80 milyon nüfusu ve yaklaşık 18 milyon öğrencisi olan ülkemizde eğitim malumunuz. Hem coğrafi konumu hem de bir çok farklı zenginlikleri olan, geçmişte başarılar üstüne başarıları, fetihler üstüne fetihleri ve kahramanlıklar üstüne kahramanlıkları olan bir ulusuz. Ahlak da, terbiye de, usül de ve erkanda nice kıssalar ve methiyeler yazılmış bir ulusuz. Bütün bu üstün değerlere sahip olan ulusumuz dünya ülkeleri arasında refah yaşama düzeyi ve eğitim başarısı gibi hayati önem arz eden sıralamalarda sonlarda olması büyük bir kesimi rahatsız ediyordur eminim. Toplum huzuru, toplumu oluşturan bireylerin öz varlıklarının hayat içinde ne kadar ve nasıl yer bulduğu yani bireylerin huzurlu olabildiği kadardır. Bireyler de ekonomik güç, statü, inanç, geleceğe bakış açıları, özgüven ve kaygı noktaları kadar, huzurlu olur yada olmazlar. İşte bu noktalarda asıl sorumlu başta siyasi yöneticiler olmak üzere, bakanlıkların tamamı büyük önem arz etmektedir. Ülkemizde hemen hemen her alan için bir bakanlık kurulmuş, bu bakanlıklara bir sürü memur atanmış ve hizmet etmeleri beklenmiştir. Hizmet!. Hizmetin bir kelime anlamı da ‘yararlı çalışma’ demektir. Fakat hizmet anlamında gelinen son noktayı kademeli olarak biraz açalım.

Siyasiler bizlere hizmet etmek de çeşmenin başını tutmaktadır. Fakat gelin görün ki yapılan bir çok faydalı maddi çalışmalar ve kararlar alınıyor ise de takındıkları tavır, dil, üslup, aldıkları kararların ne kadar adaletli ve doğru olduğu ile alakalı bireye ve topluma endişe verici düşünce zerk etmiş olmaları yapılabilecek yanlışların en büyüğüdür. Ve bu yanlış ulusumuzu –eğer toplumumuz hala ayakta kalmayı başarabilirse- çok uzun yıllar kötü izlerini silmeye uğraşmakla yaşamaya mahkum edecektir. Daha düne kadar televizyon denilen illetin bir çok sanatçı ve medya oyuncuları kullanılarak ne kadar kötü alışkanlık varsa çocuklarımıza aşılamaya çalışmaları karşısında ‘çocuğum sen onları örnek alma, sanal yaşam bunlar’ diye tedbir almaya çalışırdık, şimdi bu savunmamızı da elimizden aldılar. Karşılıklı argo, sokak jargonu ve hatta küfür kullananlar artık yöneticiler oldu. Birbirlerini alt etmek için birbirleri ile alakalı ifşa edilen görüntü kayıtlarını, ses kayıtlarını, yanlış yerlerde hazır bulunuşlarını ve bir çok ahlaki hatalar içerisinde boy göstermelerini aynı savunmalar ile bertaraf etmek mümkün olmuyor. Böyle bir savunma çok ironik olmaz mı? Yetiştirdiğimiz çocuklara cumhurbaşkanını, başbakanı, bakanları ve bilumum müdür ve yöneticileri örnek alma nasıl dersiniz? Bir çok çocuğun gelecekte ki en üst statü olarak saydığı makamlara da güvenini sarsmayacak mı? Bir ülkede bu statülere sahip olan kişilerin icraatlarından çok yaşam tarzları, tutum ve davranışları konuşuluyorsa, yediden yetmişe tüm vatandaşın davranış modeli bu statüler ise, günümüzde birbirine olan güveni, sadakati, sabrı, itimadı, hoşgörülü olmayı, yardımlaşmayı, kusurları örtmede gece gibi olmayı nasıl öğretebiliriz? Bu davranışlar yavaşça ısıtılan sudaki kurbağanın kaynamakta olduğunu fark edemeyerek pişmesindeki gibi toplumumuzu belki bilerek önce alışmaya sonra uyumaya ve nihayetinde ölmeye götürmektedir. Lafa gelince bu durumdan her kesim rahatsız. Bu duruma bir el atılmalı diyerek laf ile peynir gemileri yürütülme konuşmaları, yalnızca şatafat olsun diye hazırlanan lüks yemekli toplantılar, sorunun kaynağına inmek yerine taşıma su ile değirmen çevirmeye çalışmalar ve görkemli basın pozları havalarda uçuşmakta. Kimse ne kendini ne de kendi kuruluşunu eleştirmiyor, yapılan eleştirilere de ego dolu cümleler ile karşılık veriyor ama baksanız oda yeni nesilden şikayetçi ve mevzuat müsaade ettiğince bir şeyler yapıyor. Yapmıyoruz, kimse kendini kandırmasın. Bizler bu olumsuz davranışları sürdürdüğümüz, eleştirilere açık olmadığımız ve önce kendimizden başlayarak harekete geçmediğimiz sürece bir düzelme söz konusu olmayacaktır. Toplumun her noktasında dokunsanız patlayacak hazır bomba insanlar türedi, şiddet arttı. Kimse kimseye güvenmiyor, düşseniz kaldıracak kimse bulamıyor. Günü birlik dostluklar moda oldu, arkasını dönse ihanete uğruyor. Bu toplumu İslam dan, ahlaktan, terbiyeden uzak, geleceğe kaygıyla bakan güvensiz bir toplum haline kim ve nasıl bir strateji getirdi? Biz neden gerçek bir savunma geliştirmiyoruz ya da geliştirmek istemiyor muyuz? Unutmayın ki bu toplumu kör kuyulara çekmek için yapılan -doğruların!- elbet bir hesap günü olacaktır.

Saygılarımla

Uzman Psikolog

Erkan ŞEN