Akıp giden düzenin içinde sığıntı olmak mıdır yaşamak; yoksa dünyayı, kuyruğundan tutup çevirmek mi kendimize?

İlkinde üzüntüsüz, birşeylere bulaşmadan öylece geçer ömür, ikincisinde ise kaptırırsa biraz dozunu insan, bencillik kumkuması biri haline dönüşebilir.

Dünyanın düzeni bize göre işlemez elbette, biz dünya düzenine ayak uydurmalıyız eyvallah. Yapacağımız planlar, kurduğumuz hedefler bazen bizim istediğimiz gibi işlemez . Karşılaşabileceğimiz ve hesaba katamadığımız olaylar, hertürlü planımızı bertaraf edebilir.

Benim asıl anlatmak istediğim ise; yaşanılan düzenin yani insanlar tarafından kurulan sosyal ve siyasi düzenin gerektiği gibi işlemediği durumlarda , insanın kendisini göstererek , buna karşı çıkması gerektiğidir. Bu durumda ise, yaptığı eylemin adı ne bencillik ne de anarşistliktir. Lakin yapılacaklar , sisteme karşı çıkmış olmaktan öteye geçimiyorsa da hiçbir anlamı yoktur. Haklının yanında, haksızlığın karşısında olabilmektir ; dünyayı tutup kuyruğundan çevirebilmek. Günümüzde güç dediğimiz şey, halihazırdaki mevcut düzenin sahibi olanlar ise şayet; güçlünün yanında durmak değildir düzene uymak.

Yaşadığımız şehir Sakarya, pek çok köyleri olan bir vilayet. 'Köy' dedim ama son alınan kararla artık 'mahalle ' adıyla geçiyor resmiyette. Anadolu'nun heryerinde olduğu gibi köy kavramı , köylü olgusu bitirilmek isteniyor; hem yazılı literatürde, hem de işleyişte. Biz ki " Köylü milletin efendisidir" diyen bir Atatürk'ün evlatlarıyken, şimdi köy ve köylü anlamlarından koparılmak isteniyoruz. Ne kattı çok merak ediyorum belediyeye bağlı bir mahalle olmak köylerimize? Su faturası ve çöp konteynerlarından başka. Adım adım bir planın içinde mi yürüyoruz? Köylünün paha biçilmez emeklerinin bitirilerek, dışa bağımlı bir ülkeye dönüştürüldüğümüzü görmüyor muyuz? Tarımın her türlüsünü bolluk ve bereketle yaşadığımız ülkemizde, her geçen gün bitirildiğinin farkında olmamak imkansız. Hayvancılık bizim kendimize fazlasıyla yetebildiğimiz bir sektörken, şimdi neredeyse köylüyü bezdiren politikalarla bitik bir durumda. Tam bir köylü coğrafyası olan ülkemiz, Akdeniz' den Karadeniz'e ve Ege'den Doğu'ya kadar bitirilmek isteniyor köylü ve yavaş yavaş uygulanıyor adımlar. Tek tek sıralamayacağım neleri üretiyordu da bu güzelim topraklar, şimdi hepsi bitirildi baştakilerin siyasi ve şahsi hırsları sebebiyle. Mahalle olan köylerde otlaklar artık belediyenin tasarrufunda bir yere dönüşmüştür. Haliyle de bu şekilde hayvancılık ciddi anlamda darbe görmüştür.

Ancak herbirimiz düşünen varlıklarız ve bu şahsi menfaatler uğruna yapılan politikalara boyun eğmek, itaat etmek; insanlığımıza hakarettir. 'Orda bir köy var uzakta' diyebileceğimiz bir köyümüz de kalmadı artık. Oysa " milli ekonominin yarısı tarımdır" diyen Atatürk'ün ne kadar önem verdiğini bile bile köylüye. Yine aynı biçimde bitireceğim bıkmadan usanmadan; belki birilerine duyurabilirim ümidiyle.."Türkiye'nin asıl sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür.O halde, herkesten daha çok refah, saadet ve servete müstehak ve lâyık olan köylüdür. Onun için Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin iktisadi siyaseti bu aslî gayeye erişmek maksadını güder. " Mustafa Kemal Atatürk.

Okuduğunuz için teşekkür ederim.