Hemen kapatın gözlerinizi ve sadece saniyeler alacak keyifli bir yolculuk yapalım sizinle. Belki de unutmak üzere olduğunuz, uzun süredir
gitmediğiniz yerlere ve güzelliklere gidelim birlikte.
Haydi kapatın gözlerinizi...
Adım atarken çimenlerin üzerinde, yerdeki çiğ hafif ıslatsın ayakkabılarımızı. Sonbaharın
son günleri olsun, ayaklarımızın altında sararmış yaprakların hışırtısını duyalım. Derin
derin nefes alalım. Tertemiz havayı çekelim ciğerlerimize, oksijene doysun içimiz. Etrafımızda yükselen ağaçların gölgesinde, yeşilin
her tonunun ve aralarında kehribar sarısının,kahverenginin de olduğu , etrafımızı saran o muhteşem renk cümbüşünün içinde bir ormanda
ilerleyelim şimdi. Ağaçlara tırmanan sincapları görelim. Kuşların
şarkılarını dinleyelim, tepelerden aşağılara akan aceleyle yolunu bulan, akan o tertemiz suların sesleriyle yürümeye devam edelim…
Pırıl pırıl bir gökyüzü olsun. Ona uzanan yüksek yüksek ağaçlar, şırıl şırıl akan dereler…
Sadece tabiatın sesi ve siz. Nasıl güzel, nasıl da huzurlu değil mi?

Ve şimdi açalım artık gözlerimizi.
Evimize, sokağımıza dönelim. İşyerimizde kapının önüne çıkalım, ya da pencereden dışarıya
bakalım; Gördükleriniz hoşunuza gidiyor mu? Yoksa gözlerinizi kapatmak mı
istiyorsunuz yeniden? Biliyor musunuz, eğer gördükleriniz hoşunuza
gitmiyorsa siz ‘şanssız hem de çok şanssızsınız’ diye düşünüyorum. Yok eğer
hoşunuza gidiyorsa büyük olasılıkla köylüsünüzdür. Kümeste tavuklarınız, tarlada domatesleriniz,
bağda üzümleriniz vardır. Henüz dokunulmamış bir cennetiniz , bir köyünüz
vardır sizin. Ve siz çok ama çok şanslısınızdır.
Köylü değilsiniz ve bir köyünüz yok mu? Pencereden baktığınızda yine mutlu ve huzurlu
musunuz? Saksı da sardunyalarınız, sarmaşıklarla çevrili yüksek duvarlarınız, sıra sıra
limon kokulu çamlarınız mı var bahçeniz de?
Yine şanslısınız diye düşünüyorum. Siz zenginsinizdir o zaman ,hem de çok zengin.
Peki etrafınıza baktığınızda, ya da dışarıda yürümeye başladığınızda, ‘yok ben kapatayım
gözleri mi, hayallere dalayım yeniden. O hayallerle ormanlarda, yaylalarda, ya da bir göl kıyısında kalayım’ diyorsanız, ne yazık ki siz
ÇOK ŞANSSIZSINIZ ÇOK…
Ama siz bence ne yapın biliyor musunuz; açın gözlerinizi, hem de hemen!
Çünkü etrafınızı saran o beton yığınları, her geçen gün daha da artan hava ve gürültü
kirliliği, radyasyon v.s yüzünden doğa yok oluyor. Bu nedenle, bu dünyaya
erken kapatacaksınız gözlerinizi zaten. Çocuklarınızın geleceği tehdit altında, onlar hayallerinde
bile yolculuk edemeyecek o güzelliklere, derin derin sağlıklı nefes alıp veremeyecek,
bir ağaç gölgesinde dinlenemeyecekler belki de… Hemen ama hemen açın gözlerinizi.
İnsanlığın doğaya verdiği zararlar yüzünden, yılda dokuz milyon insan hayatını kaybediyor biliyor musunuz?
BİLİYOR MUYUZ Kİ, tüm canlıların yaşayabilmesi
için, gerekli koşullar doğada sağlanır. Biz insanlara düşen görev onu korumak ve
gelecek nesillere faydalanacakları biçimde aktarmaktır. Bizim görevimiz bu biçimde yol almaktır.
Haydi şimdi açalım gözlerimizi hem de hemen.
Ölüyoruz biz!
Ölüyoruz, çünkü bir köyümüz yok. Ölüyoruz, çünkü zengin değiliz. Ölüyoruz biz çünkü
beton yığınlarının arasında nefes alamıyoruz. Çocuklarımız ölüyor, ağaçlar, çiçekler,
kuşlar ve tüm canlılar ölüyor. ÖLÜYORUZ, çünkü doğaya kötü davranıyoruz.
Uyanalım artık, yarınlar ölüyor ve biz ölüyoruz. Ve lütfen uyanalım artık!
Hemen bugün iyi bir şeyler yapalım. Mesela hemen yarın bir ağaç dikelim, bir çiçek ekelim.
Mesela yarın ‘dur’ diyelim birilerine… Ve yarın iyi bir şeyler yapalım doğaya, sağlıklı
bir yaşam için, kendimiz için, tüm canlılar için lütfen yarın iyi bir şeyler yapalım. Ama önce uyanalım hem de hemen şimdi uyanalım…