Çark Mesire’de dostlar meclisinde daha önce de bir iki kere konusu olmuştu ama oralı olmamıştım.Konu selamlaşma konusuydu.Geçenlerde gecenin ileri bir saatinde ‘merhaba’ diyerek dostlar meclisine girdim.Biri:- Aleykümselam, dedi.Ve sordu:- Niçin Selamünaleyküm demiyorsun?Þu hoşgörüsüz dünyada bir de selama göre insan ayırırsak, yandı gitti.Dostumuzu mu kıracağım:- Selamünaleyküm…***Gerçekte ben öyle selamlaşmam; ama, kim olursa olsun, nasıl konuşursa konuşsun, hangi deyimi kullanırsa kullansın, dostça karşılık vermek terbiye gereği değil mi?Merhabaya merhaba, günaydına günaydın, selamünaleyküme aleyküm selam diyorum.Arada sırada ‘iyi geceler’ diyen çıkıyor; ne yaparsın? İyi geceler diye karşılık veriyorum.Tanıdıklar, tanımadıklar eksik olmasınlar; insanlar sağ olsunlar, selam veriyor, selam alıyorlar; ama, her biri değişik notadan çalıyor.Peki, dostumuz benim selam veriş şeklimi neden yadırgadı?***Selam dünyanın en güzel icatlarından biridir.Rahmetli Cemal Sakarya, sanırım bu gerçeği en iyi bilenlerden biriydi.Nerede olursa olsun, yüksek mi yüksek sesiyle ‘merhaba’yı basardı ki anlamı büyüktü.Uzaklıkları yakınlaştıran, insanı insana kavuşturan bir ‘merhaba’ydı bu.Þarkı gibiydi…Kim bilir ‘merhaba’ demeyi belki bana o sevdirdi.***İnsan selamla doğar, selamla büyür, selamla cenaze namazı kılınır, öteki dünyaya uğurlanır.Yunus ne demiş?:- Biz dünyadan gider olduk/ kalanlara selam olsun.***Derim ki selamın değerini bilelim.Selamünaykümlere merhaba, sabah şerifler hayrolsunlara günaydın çekelim; esselamünaleyküm ve rahmetullahlara da canı gönülden selamı eksik etmeyelim.Herkesin rüşvet alıp verdiği yerde bizler selam alıp verelim ki, dostluğun bereketini görelim.Notasına takılmayalım, içtenliğini gözetelim…