İlyas kendi halinde biriydi. Derme çatma kulübesinde yaşıyordu. Gün doğumuyla birlikte sokaklara çıkıp çöplerden geri dönüşüme satabileceği, üç beş kuruş kazanabileceği şeyleri topluyordu. Bu işi her gün yapıyordu. Kulübesinin bulunduğu semtin dışına çok çıkmıyordu. Bazen arabasını ağzına kadar dolduruyor, bazen de eli boş dönüyordu. Gündemi çok takip etmiyordu. Daha doğrusu edemiyordu. Gündemdeki olaylar onu ilgilendirmiyordu. O boğazından geçecek kuru ekmeğe bakıyordu. Zeytin veya peynir alabildiği günlerde ise bayram ediyordu.

İlyas’ın dolaştığı semtte üst üste cinayetler işlenmişti. Polis, bu cinayetlerin seri katil işi olduğu kanısına varmıştı. Mahalledekilerle cinayetler üstüne görüşmeler gerçekleştiriyorlardı. Mahallede oturanlardan biri katili gördüğünü fakat etrafın karanlık olduğu için tam tarif edemeyeceğini ifade etti. Polis, bu kişinin üstüne yoğunlaştı ve görgü tanığına bir robot resim çizdirildi.

Robot resim İlyas’ın birebir aynısıydı. Polis, robot resmi mahalle sakinlerine gösterdi ve herkes İlyas’ı işaret etti. İlyas’ı gün ortasında bir çöp konteynerinin gölgesinde otururken yakaladılar. Yaka paça karakola götürdüler. İfadesini aldılar. İlyas doğruyu söyledikçe, üstüne gittiler. Görgü şahidini karakola çağırdılar. Aynalı camda kimlik tespiti yaptırdılar. Görgü şahidi yine onu işaret etti.

Mahkemeye çıktı. Mahkeme de onu devletin atadığı avukat savunuyordu. Mahkeme salonuna girdiği anda mahkeme de bulunan mahalleli İlyas’a saldırdı, sözle taciz etti ve fiziksel müdahale de bulundu. Hâkim davayı görmeden ileri bir tarihe erteledi. Suçsuzdu ama anlatsa onu kimsenin dinlemeyeceğini biliyordu. Devletin atadığı avukat onu bir kere ziyaret etmiş üstün körü bir konuşma yapmıştı. Mahkeme gününe kadar da bir daha avukatı görmemişti. Cezaevinde dayak yiyor, sıkılıyordu. Her gün dışarda kilometrelerce, özgürce yürüyen bir insan için cezaevine girmek ölümden beterdi.

Mahkeme günü geldi çattı. Hâkimin karşısında sadece bildiklerini anlattı. Mahkeme heyeti İlyas’a inanmadı ve ömür boyu hapsine karar verdi. Üstelik bir seri katil damgasıyla. Başı önde, jandarmalar kolunda ayrıldı mahkeme salonundan. Adliyeden çıkışta cezaevi arabasına bindirilene kadar dışarıda toplanan halk tarafından linç girişimine uğradı. Jandarmalar zor kurtardı İlyas’ı. Hemen hastaneye kaldırdılar. Hastanede ilk tedavisi yapıldıktan sonra. Bir ömür geçireceği yeni evi olacak olan cezaevine gitti.

Birkaç ay sonra aynı semtte bir cinayet daha işlendi. Polisin ilk olay yeri raporunda aynı seri katilin imzası yer alıyordu. Bir süre bu olay saklanmak istense de yakın bir zamanda ikinci bir cinayet işlenince gerçek ortaya çıktı. İlyas’ı hızlıca dışarı çıkardılar. İlyas ilk dışarı çıktığında sudan çıkmış balığa döndü. Ne yapacağını bilmiyordu. İlk işi derme çatma kulübesine gitmek oldu. Fakat kulübesine gittiğinde kulübesi yerinde yoktu. Belediye tarafından mahallelinin isteği üzerine yıkılmıştı. Değerli bir eşyası yoktu ama içinde kafasını koyduğu bir yastığı vardı. Çaresizlik içerisinde geri dönüşüm atıklarını topladığı arabasını aradı gözleri fakat o da ortada yoktu. Yıkıntıların arasında çöktü kaldı. Parası yoktu, umudu yoktu ve çaresizdi.

Başka bir şehre gitmek için yola koyuldu. Bir büfenin önünden geçerken bir gazetede büyük puntolarla gördü ‘’Seri Katil Yakalandı!’’ başlığını ve ne diyeceğini bilemedi, başını öne eğdi ve yürümeye devam etti belki yeni gideceği yerde her şey güzel olur ümidiyle.