16. Sapanca Şiir Akşamları kapsamında düzenlenen ‘15 Temmuz ve Türk Şiiri’ konulu konferansta konuşan Şair Furkan Çalışkan, “15 Temmuz Türk şiirini açıklamak için son derece yeterlidir. Çok büyük kuramlara, teorilere gerek yok. Bize Türk şiirinin politikasını Ankara Kazan’da F-16’ya meydan okuyan bir çiftçi öğretti” dedi.

 

Günün ilk buluşmasında şiir dünyasının önemli isimleri Sakarya Üniversitesi öğrencileri ile bir araya geldi. Şiir sunumları ile davam eden programda daha sonra Ricardo Moyano, Enver Mete ve Murat Süngü müzik dinletisi gerçekleştirdi. Günün ikinci etkinliğinde ise AKM’de ‘15 Temmuz ve Türk Şiiri’ konulu konferans düzenlendi. Programda İsmail Kılıçarslan, Furkan Çalışkan, Gökhan Ergür ve Sıddık Ertaş 15 Temmuz darbe girişimi bağlamında Türk şiirini ele aldı.

 

Şiir Bir Zihniyet Eleştirisidir

Panelde ilk sözü alan ve 15 Temmuz’u destan olarak yorumlayan Sıddık Ertaş, “15 Temmuz’daki başarı tamamen bu toplumun kitlesi tarafından gerçekleştirilmiştir. O gece halk şiirin ve destanın pratik olarak ne demek olduğunu bize göstermiştir. Destan diyorum çünkü 15 Temmuz’da bir destan yazılmıştır. Şiir de her zaman bu tarz destanlara ve toplumsal olaylara hızlı bir şekilde tepki verir. Hızlı tepki verir ama hızlı yazılmaz. Hızlı yazılan şiir bir destana değil pankart metnine dönüşür. Şiir yazarken düşünerek ve hangi zihniyetin söz konusu sorunu ürettiğine kafa yorarak yazmak gerekir. Bu bakımdan bizim yazdığımız şiirler 15 Temmuz’u üreten, tankları topları halka çeviren zihniyetin bir eleştirisidir” şeklinde konuştu.

 

Müesses Nizamın Suçu

15 Temmuz’un sebeplerinden bahseden İsmail Kılıçarslan ise, “15 Temmuz’da olanlar hem bizim hem müesses nizamın suçudur. 2002’de bir gazete ‘aman dikkat bu adamlar gelmesin, gelirlerse Cumhurbaşkanı seçecekler’ diye manşet attı. Türkiye’deki müesses nizam değişime bu kadar direnince, değişimi içine sindiremeyince ‘denize düşen yılana sarılır’ sözü gibi bu sümüklü vaizin, bu alçak herifin bize uzattığı havuca tav olduk. Ama gene de kabahat bizde. Kendimizi iyi anlatabilirdik. 15 Temmuz’da aslanlar gibi durduğumuz gibi 2005’te 2006’da da durabilirdik. Kabahatin büyüğü bu adamlara güven geliştirdiğimiz için bizde. Bir kez ABD’nin olan sonsuza kadar ABD’nin olur. Bu değişecek bir kanun gibi durmuyor” dedi.

 

Şiiri 15 Temmuz’da Halktan Öğrendik

Panelin devamında söz alan ve 15 Temmuz’u istiklal harbine benzeten Furkan Çalışkan, “İstiklal harbinin başladığı yerlerden biri Kastamonu’daki Nasrullah Cami’ydi. Neden orada başladı? Çünkü Kastamonu Nasrullah Cami’nin kürsüsünde Mehmet Akif vardı. Mehmet Akif’in orada verdiği vaaz cephede askerin cebinde, komutanların dilindeydi. İşte bu şiirdir. Bu bizim aradığımız şeydir. Türk şiirinin 15 Temmuzla ilişkisi böyle bir şeydir. 15 Temmuz’dan sonra hiç şiir yazmasak dahi ben bir yabancıya Türk şiirini 15 Temmuz’la açıklayabilirim. 15 Temmuz Türk şiirini açıklamak için son derece yeterlidir. Çok büyük kuramlara, teorilere gerek yok. Biz şiir yazan insanlar da aslında şiirin ve halkın ne demek olduğunu o gece öğrendik. Çengelköy’de öğrendik, köprüde öğrendik, Genelkurmay’ın önünde öğrendik, Saraçhanede öğrendik. Bize Türk şiirinin politikasını Ankara Kazan’da F-16’ya meydan okuyan bir çiftçi öğretti” ifadelerini kullandı.

 

 

Ekmeği Hep Başkaları Yedi

Panelin son konuşmacısı olan ve Türklüğün zorluklarla mücadele etmek olduğunu söyleyen Gökhan Ergür ise, “Şiir kritik dönemlerin sanatıdır ve Türkiye o kritik dönemlerden asla çıkmaz. Türk halkı ve Türk şairi de bu kritik zamanların sınavını her zaman çok iyi bir şekilde vermiştir. O gece birçok insan yorganın altına saklandığı vakit şairler, yani o duygu yüklü, çiçek, böcek, aşk şiirleri yazarak fular bağlayan şairler, sokağa çıkıp kavgaya karıştılar. Bir gece sürdü bin gece de sürse orada olacaktık. Çünkü Türkiye’den başka gidebileceğimiz başka bir vatanımız yok. Türk şairi işte bu bilinçle her zaman cephededir, her zaman cephede olacaktır. O romantizm sevdalısı adamlar diye adlandırılan şairler çıplak elleriyle o meydanları temizleyecek ve geri çekilecektir. Zaten Türk’ün kaderi de budur. Zorluğa göğüs gerer, savaşır şehit olur ama onun ekmeğini hep başkaları yer. Bu bizim kaderimizdir ama bundan da rahatsız değiliz” dedi.

Editör: TE Bilişim