Sosyolog Ali Aktaş

Boşnaklar içinde aile toplumunun temelidir. Anadolu’ya yerleşen birinci kuşak Boşnaklar arasında büyükbaba-büyükanne-erkek çocuklar ve gelinler, torunlardan oluşan geniş aile yapısının yaygın olduğu bilinmektedir. Çekirdek aileden büyük aile yapısına geçiş ilk kuşak muhacir Boşnaklar döneminde geliştiği görülmektedir.

İlk göçmenlerde bayanlar arasında evlilik yaşının 13-15 arasında olduğu, erkeklerin ise biraz daha yaşlı evlendikleri görülür. Çok eşliliğe ve akraba evliliğine rastlanmamaktadır. Göç sonrası başlangıçta diğer topluluklarla Boşnaklar arası evliliklerin pek rastlanmamaktadır. Ancak bu olumsuz anlayış zamanla ortadan kalkar ve yerleşimden 20-30 yıl sonrasında kız alıp-vermeye başlanılır. Bugün, Boşnakların ve diğer topluluklarla büyük ölçüde karıştığı ve saf Boşnak olan üçüncü ve dördüncü kuşakların büyük ölçüde azaldığı görülmektedir.

Boşnaklarda komşular arası arazi uyuşmazlıklarına çok rastlanmaz; ancak miras paylaşımından dolayı aile içi arazi anlaşmazlıklarına rastlanmaktadır.

Buna karşın Boşnaklarda çoğunlukla erkek ve kız çocuklara eşit miras bırakma anlayışı vardır. Şüphesiz bunun da istisnaları, özellikle zengin yere gelin giden kızlara pay vermekte isteksiz davranma ya da okuyan evlada daha az pay bırakma biçiminde olur.

Kız İsteme

Boşnaklar arasında eskiden beri topluluklardan farklı olarak, gençlerin kendi aralarında görüşüp anlaşarak evlenmelerine sıcak bakılmaktadır. Önceleri kuşkusuz bu alandaki özgürlük anlayışı günümüzdeki kadar geniş çaplı değildi.

Ancak geçmiş yıllarda bile, bir büyüğün (çoğunlukla da orta yaşlı bir yengenin) teşviki, arabuluculuğu ya da önerisi ile iki gence konu açılır, bundan sonra kız isteme sürecine geçilir. İki genci birbirine uygun görüp, bu konuyu açma işine “akıl etme” denir. “Akıl etme” sürecinde delikanlı istekli davranır, genç kız ise bir-iki nazdan sonra kesinlikle hayır dememişse arabuluculuk yapan kadın, kızın bazı akrabalarına konuyu açar, genç kızın ve ailesinin yavaş yavaş konuyu benimsemesini sağlamaya çalışır. Bunun ardından delikanlı, ailesi ile görüşüp talip olduğu kızın ailesinden istenmesini söyler. Delikanlı bu konuyu çoğunlukla önce kendi annesine açar, anne baba ile konuşup kızın istenmesine karar verilir.

Kız tarafına hayırlı bir iş için gelineceği bilir ve kız istemeye genellikle baba, köyün saygın büyüklerinden birisini yanına alarak gider. Ve kız istemeye çoğunlukla delikanlı götürülmez. Kız istemek için pazar ya da perşembe geceleri tercih edilir. Boşnaklara arasında pazar gecesine “dernek gecesi” denir ve bu gece yapılan işlerin daha hayırlı ve bereketli olacağına inanılır. Perşembe gecesi, kutsal cuma günü öncesindeki gece olduğu için dinen makbul sayılmaktadır.

Kız istenmeden önce gelin adayı kızın getirdiği kahve eğer şekerli ise genç kızın konuya olumlu baktığı biçiminde değerlendirilir. Şekersiz kahve ise olumsuz bir tavır olarak algılanır. Kız istendiğinde ilk defa hiçbir cevap verilmez. Bir müddet sonra tekrar gidilir. Aslında dünürcüler, bu sefer de bir yanıt alamayacaklarını bilerek gelirler. Konu tekrar açılır, kız evi hiçbir renk vermemeye çalışır. Genelde gecenin çok kısa bir bölümünde bu konu konuşulup çoğunlukla başka konularda sohbet edilir. Bu defa, erkek tarafından bazı bayanlar da kız istemeye gelirler, ayrı bir odada kız tarafının bayanlarını ikna etmeye çalışırlar.

Üçüncü ziyarette artık bir cevap alınması ihtimali güçlüdür. Bu arada arabuluculuk yapan kadın, genç kızın yakınlarından ya da mümkünse kendisinden haber almaya çalışır. Bu arada konu köy içinde duyulmuş olduğundan güncel tartışma konularından birisi olur ve bu konuda tahminler yapılır. Bu ziyarette kız ailesi, olumsuz bakıyorsa genellikle katı bir tavır alarak dünürcülere bu işin olamayacağını söyler. Genellikle talipli uzak köyden ise yanıt bu defa verilir. Ancak bazen dünürcülerin bir kez daha gelmek zorunda kaldıkları da görülür.

Kız isteme sırasında erkek tarafından gelen bayanların kilimlerin altına ve kapıların üzerlerine bakarak toz olup olmadığına baktıkları, genç kızın temizliği için fikir sahibi olmaya çalıştıkları söylenir.

Kız verildiğinde aileler toplanır ve sade bir törenle söz yüzükleri takılır. Söz yüzüğünün takılması son derece önemli bir olaydır, iki gencin evliliği için verilmiş güçlü bir yemin anlamındadır. Sözlü kıza başkası talip olamaz, bu çok çirkin bir davranış kabul edilir. Kızın başka talipleri varsa ümit keserler.

Eğer kız, delikanlıyı istediği halde ailesi tarafından verilmez ise bu durumda aile, kızın kaçacağını düşünerek tedbirli olur. Ancak, çoğunlukla delikanlı, bazı iş birlikçi aile üyelerinin yardımıyla genç kızı kaçırır. Eskiden bir kız kaçmışsa uzun zaman ailesi tarafından bağışlanmaz ve bayramlaşma vesilesiyle baba ocağına gelmesine bile izin verilmez. Bu inat, bazen gelinin ilk çocuğuna gebe olduğu duyuluncaya kadar sürebilir.

Son yıllarda Boşnaklar arasında bu eski geleneklerin büyük ölçüde çözüldüğü ve gençlerin tümüyle kendi aralarında anlaşmaları ile yalnızca adet yerine gelsin diye kız istendiği görülmektedir.

Nişan Adetleri

Söz yüzükleri takıldıktan kısa bir süre sonra nişan hazırlıkları başlar. Nişan öncesi gençler aile büyükleri tarafından çarşıya götürülür. Her iki taraf da karşılıklı olarak birbirlerine giyecek alırlar. Kızın aldıkları oğlan evine oğlanın aldıkları kız evine götürülür. Daha sonra alınan kıyafetler, karşı tarafın birinci derece akrabalarına birer hediye (çoğunlukla kılık kıyafet türünden) eklenerek bohçalanır. Aracılar vasıtasıyla karşı tarafa gönderilir.

Nişana erkek tarafı kutular dolusu lokum ve bisküvi ile çerez götürür. Konu komşu ve akrabalar davet edilir. Misafirler neşe içinde sohbet ederler. Ailelerden tahsil ve yaş yönünden sayılan bir kişi kısa bir konuşma yaparak nişan yüzüklerini keser.

Son yıllarda nişan töreninin düğün gibi bir eğlence ile yapılması geleneği yerleşmiştir. Nişanlanan çiftler, son yıllara kadar yalnızca bayram günleri el öpmek için birlikte gezebilir, bu geziler sırasında gelin adayının bir bayan yakını da yanlarında refakat eder. Son yıllarda bu konuda aileler yumuşamışlardır. Yine nişanı takip eden ilk bayram günü karşılıklı birer nişan hediyesi götürme geleneği de vardır. Eskiden nişanlı kalma süresi oldukça uzun sürdüğü için, genellikle erkekler askere gitmeden nişanlanır, iki yıl civarında süren askerlikten sonra makul bir süre içinde düğün yapılır.

Düğün

Köy düğünleri pazartesi günleri gelinin çeyizlerini sergilemek üzere sermesi ile başlar. Bu arada baklavalar açılır, düğün hazırlıkları sürer. Komşu aileler yardıma koşar, tatlı bir telaşla düğün hazırlığı yapılır. Köydeki tüm bayanlar, serilen çeyizleri görmek üzere gelin evine uğrar. Perşembe günü damat, birkaç yakınıyla gelir ve çeyizleri kız evinden alır. Bu arada gelinin akrabaları içinde çocuk yaşta olanlar, çeyiz sandığının üzerine oturur ve damattan bahşiş almadan kalkmaz. Resmi nikâh ve dini nikâh düğünden önce yapılır. Dini nikâh mübarek kabul edilen perşembeyi cumaya bağlayan gece kıyılması tercih edilmektedir.

Cuma namazı vakti, çoğunlukla köy caminde mevlit okutulur. Öğleden sonra her iki tarafta düğün hazırlıkları alabildiğine hareketlenir. Cumartesi günü kına gecesi yapılır. Kız evine kınaya giden erkek tarafından, gelinin eltisi ve görümcesi, dış kapıda ayak sürer ve içeri girmek için nazlanır. İçeri girmeleri için gelinin yakınları adeta yalvarırlar. Görümce ve elti, meyve, kahve ve baklava ister. Bu istekler hiç kırılmaz. Hatta ayakkabılarını da sildirirler. Üstelik silindikçe ayakkabılar batırılır, adeta kız evine eziyet ederler. Bir süre devam eden bu ayak sürüme, en son gelin kızın gelip eltisine ve görümcesine hoş geldiniz demeleriyle sona erer ve bunun ardından kına için eğlenceler başlar.

Kınaya katılanlar arasında gelinin güzelliği her zaman merak konusudur. Bunun yanı sıra sır, gizem, utangaçlık ve yeni bir yaşama başlama heyecanı ile anne ve aileden ayrılma nedeni ile ağlama ihtimali yüksek olması nedeniyle “kırmızı duvak” takılır. Kına geceleri törensel bir havada ve gösterişli yapılır. Çok sayıda kıyafet giydirilme nedeni gelin’e duyulan sevgi, özlem ve mutluluk nedeni ile en gösterişli kıyafetler özelliklede el işi yapılanlar tercih edilmektedir. Daha sonraki günlerde kına’ya katılan tüm eş ve dostlara iadeyi ziyaret yapılır.

Kına gecesinde “yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar” gelin ağlatma türküsü olarak söylenir Kına yakılırken gelinin ayak sürüdüğü görülür, damadın yakınları elini açması dil dökerler. Gelin ancak kayınvalidesinden ya da görümcesinden bir hediye alınca (çoğunlukla bir çeyrek altın) elini açar.

Kına gecesinin bitiminde ya da bazen sonuna doğru hem kız tarafından hem de erkek tarafından erkekler, hep beraber toplanıp “kolo” denilen geleneği yerine getirirler. Bu geleneğe göre, aralarında köyün sayılan kişilerinin de bulunduğu bu kişiler, geleneksel Boşnak kolo müziği eşliğinde halka biçiminde saatin ters yönünde dönerek geleneksel oyunları oynarlar. Boşnak eğlencelerinde armonikalar eşliğinde çaçak, rijetko, ruzmarin, vrti kolo, jusufe, pajduşka, zet kolo (damat), uzicko, şote gibi oyunlar oynanır. Hava şartlarına göre bazen bu eğlenceler sabahın ilk ışıklarına kadar sürer. Eğlence sırasında genellikle alkol alınır ve havaya silah sıkılır.

Pazar günü erkek evinde başlayan düğün, ikindi üzerine kadar sürer. Konuklara etli kazan pilavı, pita, börek, çorba (begova çorbası), kuru fasulye ya da nohut gibi bir sulu yemek ile ayrandan oluşan sofralar kurulur, ikramlar yapılır. Düğünün her türlü organizasyonunu, damadın evli, orta yaşlarda ve becerikli bir akrabası yapar, buna “düğün kâhyası” denir.

Düğün sırasında güvey tıraşı denen bir gelenek yerine getirilir. Buna göre, damat, herkesin görebileceği ortalık bir yere oturtulur. Bir berber tarafından sakal tıraşı yapılır. Bir taraftan davullar çalar. Düğünde bulunanlar damada para asarlar. Bu paralar, önceden yapılan anlaşmaya göre damatta kalabileceği gibi berbere bahşiş olarak da verilebilir. Güvey tıraşının sonlarına doğru damadın arkadaşları oyna kalkarlar. Birkaç tur döndükten sonra damadı da kaldırırlar ve hep birlikte birkaç tur daha oynarlar.

İkindi üzeri damat tarafında düğün biter. Büyükçe bir konvoy oluşturulur. Bu konvoylar artık motorlu taşıtlardan oluşsa da eskiden binek hayvanları kullanılır. Eskiden gelin alıcıya giden kadınlar beyaz yaşmak örtünürler ve sırtlarına beyaz yatak çarşafları geçirerek giderlermiş. Gelin alıcıya katılanlara birer mendil dağıtılır. Şimdilerde mendilden çok arabaların aynalarına renkli kurdeleler bağlanmaktadır.

Gelin alayı kız evine varınca burada çoğunlukla erkek tarafına bir takım zorluklar çıkartılır. Gelinin erkek kardeşleri kızı uzun süre içeride tutarlar, davulcular sabırsızlıkla tempolu biçimde çalarlar. Erkek tarafından geline verilmek üzere bir bahşiş istenir, bunun pazarlıkları yapılır. Erkek tarafı alttan alır, ancak birinci dereceden olmayan bazı akraba ve komşular kız tarafı ile tatlı tatlı münakaşa ederek süreci çabuklaştırmaya çalışırlar.

Bu sırada gelinin yakınları, bir ağaca önceden astıkları yumurtanın vurularak kırılmasını ister. İlk teşebbüsü damat yapar ve birkaç teşebbüsten sonra damada diğer yakınları da eşlik etmeye başlar. Kız tarafı, yumurta kırılıncaya kadar gelini vermez. Son yıllarda bu gelenek unutulmaya yüz tutmuş, uygulanan yerlerde ise yalnızca bir şakalaşma vesilesi haline gelmiştir. Çünkü ağaca asılı yumurtayı kıracak kadar iyi nişan alabilen pek kimse de kalmamıştır.

Gelin alayı, kız evinden dönüşte mutlaka farklı bir güzergâh kullanır. Yol boyunca gelin arabasının önü bahşiş isteyen çocuklarca sık sık kesilir. Yol boyunca mutlaka bir çayın üzerinden geçilir, mendil atılır. Gelin alıcılar, erkek evine yaklaşınca herkes araçlarından iner ve davul-zurna eşliğinde oynayarak ve biraz da ağırdan alarak eve kadar gelinir. Bu arada artık akşam olmak üzeredir.

Gelin eve girerken koltuk altına bir Kuran-ı Kerim verilir. Gelin, evin duvarına bir parça yağ sürer, bir cam bardağı kırar. Gelinin üzerine bereketli olsun diye pirinç atılır. Eskiden eve girerken gelinin duvağını gül dalı ile kaynanası açarmış. Gelin içeri girince düğün dağılır, yalnızca çok yakın akrabalar ve damadın arkadaşları kalır. Kadınlar gelinle, erkekler damatla akşam yemeği yerler. Gelin odasına alınır. Bir erkek ceketinin üzerine üç kere oturtulup kaldırılır. Kucağına anası babası sağ bir erkek çocuk oturtulur. Gelin içine bozuk para sokulmuş bir elmayı kucağındaki çocuğa hediye eder.

Akşam namazından sonra damadın yakınları, damadı biraz sırtına vurarak sertçe gelinin bulunduğu odaya iteklerler. İçeride, gelin ve damat, kız tarafından gönderilmiş baklavadan birkaç diş yedikten sonra ikişer rekât namaz kılar. Gelin, ertesi sabah, erkenden damadın küçük erkek kardeşiyle birlikte yakınlardaki bir çeşmeye ya da pınara gider. Burada doldurulan bir testi su, geri dönüşte azar azar dökülerek getirilir. Gelin, kendisine eşlik eden kayınbiraderine bir mendil hediye eder.

Editör: TE Bilişim