10 Ağustos 2018 Cuma günü saat 11.15 sıralarında Adapazarı Mithatpaşa’dan yola çıkıyoruz.. Fahri Tuna son zamanlarda kendisini kültür çalışmalarına veren ender kişiliklerden biri… Onun için varsa yoksa ’kültür de kültür’…

Haklı ya, son zamanlarda büyük erozyona uğradığımız cep telefonlarının elimizden düşmediği, etki ajanlarının televizyonlarda cirit attığı şu günlerde kültür için ayağa kalkmak, bir şeyler üretmek uğruna, il dışına çıkmak, il, il, ilçe ilçe gezmek, kültür değerlerini açığı çıkarmak, paylaşmak ne kadar pirim yapar ki?

Fahri Tuna ile tanışıklığımız Sakarya Gazetesi yıllarından başlar. Onun muhabirlik yaptığı günlerdeki titiz, işine bağlılığı, mesleğine olan saygısı, büyüklerine olan hürmeti asla unutamam. Zaten Fahri’yi bu hasletleri alıp bir kentin ‘Kültür Başkanlığı’na kadar getirmedi mi?

Ben bunları düşünürken, telefon üstüne telefon geliyor. Fahri hem arabasını sürüyor, hem de telefondakilere cevap yetiştiriyordu. Kolay mı bir kentin hafızası olmak? Kimi iş istiyor, kiminin başka beklentileri var… Ancak Fahri Tuna’nın bu yanda yapacağı bir şey yok. Bana eski siyasilerden Akyazılı Cevat Ayhan’ı ve bir de Hayrettin Uysal’ı anlatıyor. Ya şimdiki siyasetçiler? Hatta kendisine büyük hizmetler verdiği bir siyasetçiden söz ediyor. ‘Boş ver’ diyerek sözü değiştiriyor. Fahri Tuna bu! Projesi hazır!

Akyazı’da cuma namazı eda edilecek, okul arkadaşı Hakkı Yıldırım ile buluşulacak, oradan Akyazı Nüfus Müdürlüğü, Konuralp İlkokulu, Yonca Süt Fabrikası’na gidilecek, tarihçi, öğretmen İhsan Uzungüngör bulunacak…

Yani Akyazı günümüz dolu, dolu geçecek..

Çocukluğumun geçtiği Akyazı’da olmak beni de heyecanlandırıyor.

Torunum Lena da bizimle…

O ‘köye gitmek, aile ile birlikte olmak’ istiyor. Annesinden izin alıyor ve bizimle yolda..

Lena ile Fahri Tuna, Brüksel’den tanışıyorlar.

‘Dede Fahri Amca, o kitap yapan Amca değil mi’ diyerek, Fahri Tuna’yı hatırladığını ispatlıyor.

Adapazarı içinden, Erenlere oradan eski E5 Karayolu ve Mudurnu çayı kenarından Akyazı’ya ulaşıyoruz.

Yeni sistemde Akyazı’nın nüfusu tabelada 86 Bin olarak yazıyor.

Yani köyler ile birlikte nüfus bu!

Doğru Akyazı Yenicami’ye gidiyoruz. Hakkı Yıldırım’ın işyeri burada… Fahri Tuna dostum, ‘Yıldırım seni çok iyi tanıyor’ diyor.

Akyazı Yenicami’nin adı Cevat Ayhan Camii olarak değiştirilmiş. Fahri Tuna, bu değişikliği kabul etmiyor. Milletin ortak malı, hele de dini kurumlara özellikle siyasilerin adının verilmesine hoş bakmıyor! Haksız da değil ki! Cami yapımında elbette katkılar olmuştur ama bilinmelidir ki bu camiler milletin ortak alanlarıdır. Ortak alanlar ihtimamla korunmalıdır. Benim çocukluğumdan beri ‘Yeni Cami’ olarak bildiğim caminin adının hayretle Cevat Ayhan Camii olduğunu öğreniyorum.

Yanlış anlaşılmasın!

Sakarya’ya ülkeye büyük hizmetleri olan Cevat Ayhan’a karşı bir duruş söz konusu değil!

Uzatmayalım Hakkı Yıldırım ile buluşuyoruz. Çay sohbetinde Fahri Tuna dostumun takılmaları devam ediyor. Hakkı Yıldırım ve ailesi 1958’lerde Akyazı’ya gelmiş. Trabzonlu, üstelik Tonyalı…

Böyle olunca, Fahri Hakkı’nın konuşmalarına takıyor.

Gülüşmeler, takılmacalar…

Ne güzel dostane ilişkiler bu!

Hakkı ile Fahri İmam Hatip Lisesi arkadaşı…

Yenicami’de Cuma namazı için kalkıyoruz. Cami tıklım tıklım... Din görevlisi, mutat konuşmalarından birini yapıyor ve cami için yardımlara işi getiriyor. Hatta Diyanet’in kurban kesimi hizmetini anlatıyor.

Huşu içinde namazımızı kılıp cami önündeki restoranda öğle yemeğindeyiz. Fahri bu, hemen kuru fasulye istiyor. Sonra musakka, ekmek tatlısı...

Ben ise öğrencilik yıllarımdan alışkanlığım; az pilav, az kuru fasulyede ısrar ediyorum.

Hakkı Yıldırım bu servislerin şipşak yapılmasını istiyor.

Bir Akyazı gününde dostlar ile Yenicami semtinde yemekte buluşmak ne güzel. Cami çıkışında dostlarımız ile kucaklaşıyoruz..

Aklımda az pilav az kuru fasulye ve musakka Mehmet?

Güneşli, sıcak bir gün... Rüzgâr esiyor iyi ki!

Akyazı Kaymakamlığı’nın yolunu tutuyoruz. Nüfus Müdür Yardımcısı bizi karşılıyor.

Fahri Tuna derdini anlatıyor.

Akyazılı Mehmet Niyazi Özdemir’in doğum izlerini bulmak istiyor.

Öyle ya Akyazı’ya asıl geliş nedenimiz, bir süre önce hayatını kaybeden Akyazılı tarihçi, edebiyatçı Mehmet Niyazi Özdemir’in, Akyazı Günlerine ışık tutmak…

Yazar, gazeteci, kültür elçisi Fahri Tuna, bir zamanlar Yazar Ahmet Kabaklı ve arkadaşlarının çıkardığı ‘Türk Edebiyat Dergisi’ için Mehmet Niyazi Özdemir’in Akyazı günlerinin izi peşinde…

Nüfus Müdürü bizi bir güzel başından savıyor. ’Kanun-Manun’ diyor… Fahri Tuna’nın tepesi atıyor…

‘Biz senin geçmeye çalıştığın yollardan çok geçtik’ diyerek çantasını toplayıp oradan ayrılıyoruz.

Memur zihniyeti ya da bürokrasi çarkı bu ya…

Fahri Tuna bu defa Mehmet Niyazi’nin ilkokul yılları için Konuralp İlkokulu’nda… Okulun adı depremden sonra değişmiş ama biz bu okulu Konuralp İlkokulu olarak biliyor ve yazıyoruz. Yeni binayı yaptıranlara da teşekkürler.

İki tecrübeli öğretmen bizi karşılıyor. Farklı bir karşılama bu tabi… Notlar alınıyor, bilgilerin aktarımı ertesi güne bırakılıyor.

Oradan Yonca Süt Fabrikası’na geçiyoruz. Virane olmuş bir fabrika ve bekçileri bizi karşılıyor. Fahri güvenlik nedeni ile çekimi fabrika önünde yapıyor.

Genç görevlilerden biri öğrencim… Temel Ailesi’nin son kuşak temsilcilerinden Feridun Temel ve Hikmet Erkan ile sohbet ediyoruz.

Onlar da merak ediyorlar gelişimizi…

Gelişimizin nedeni elbette tarihçi, yazar ülkücülerin ideologlarından Mehmet Niyazi Özdemir…

Mehmet Niyazi Özdemir’in izlerinin peşindeyiz.

Fahri soruyor, ben anlatıyorum. Onları Türk Edebiyatı dergisinden okumanızı öneririm..

Fahri durur mu?

Hocam, Tarkan’ın babası merhum tarihi çizgi romancı Sezgin Burak’ın mezarına gidelim diyor.

Oradan Allaağaç Köyü Mezarlığı’na gidiyoruz..

Rahmetli babam, annem, kardeşlerim, yakınlarım burada ebedi istirahatlerinde…

Allaağaç Köyü girişinde Coşkun Aydın’ın kahvesi önünde duruyor, soğuk su alıyoruz. Oradan sonra mezarlığa çıkıyoruz. Mezarlıkta, mezar onarımı yapanlar var. Sezgin Burak ve aile büyüklerinin mezarlarını ziyaret ediyoruz. Sonra Fahri Tuna ile babam Hakkı Cinal, annem Havva Cinal’ın mezarlarını ziyaret ederek dualarımız ile tüm kaybettiklerimizi yad ediyoruz…

Allah gani gani rahmet eylesin.

‘Bir varmış, bir yokmuş’ işte!

Ya da ‘yalan dünya!’

Oradan eski Atatürk İlkokulu Müdürü Mehmet Aydın’a uğruyor, soğuk, ekşi Artvin ayranı ile serinleniyoruz.

Mehmet Aydın, Fahri Tuna’nın Kaynarca Okçular’dan öğretmeni… Ne güzel buluşma bu! Ne güzel dostluk bu!

Eski günleri bir bir tekrar yaşıyoruz…

Oradan Akyazı Merkez…

Fahri Tuna, tarihçi, öğretmen, edebiyatçı İhsan Uzungüngör ile randevusunu unutmuyor. Tam otomobilimiz park edip buluşma yerine geldiğimizde İhsan Hoca karşımızda… Dostları ile Adapazarı’ndan gelmiş ve beklemiş tam gitmek üzere…

Akyazı Gazi Süleyman Paşa Camii önünde bir çay içimi sohbetteyiz.

İhsan Hoca, okul arkadaşı Mehmet Niyazi Özdemir’i anlatıyor… Sadece Akyazı yılları değil, İstanbul’daki buluşmalar, analizler ve tecrübeleri... (Bunları da Türk Edebiyatı Dergisi’nde, Fahri Tuna imzası ile okursanız iyi olur!)

Bu arada İhsan Hoca ilk defa benimle de ilgili bir itirafta bulunuyor. Bu arada İhsan Uzungüngör’ün Fahri Tuna’nın İmam Hatip Lisesi’nden öğrencisi olduğunu da belirtelim.

Hoca bu, Akyazı’da Akyazı’nın Sesi adlı gazeteyi çıkardığımız günlere götürüyor bizi… Matbuat tecrübesi olan İstanbul’da Sabah ve Türkiye gazetelerinin kuruluşunda yer alan İhsan Hoca, ‘Yusuf, o yıllar sana karşı bir din adamı ve bir siyasetçi bana geldi.. Sana karşı bir gazete çıkarma teklifinde bulundular. Ancak öyle yaptılar ki, gazete ortaklığı onların, ben ise kurucu, aracı olacaktım.’ Bu isimleri benimle paylaştı. Siyasetçiyi tahmin etmem zor olmadı ama ya din adamı? Akyazı’nın sevilen din adamı, neden bana karşı gazete çıkarmaya karar versin ki?

Ne günler?

Akyazı günleri... Tekrar hatırlamak, yaşamak… Ve İhsan Hoca’nın güler yüzü hiç ekşimiyor, gülümsüyor.

Ne yaptığını sordum.

Bir ‘Evliyalar’ dizisi üzerine çalışmaları varmış, bir de mantar toplamalar…

İhsan Uzungüngör Hoca’nın yaşadığı Pazarköy, sırtını Keremali dağlarına vermiş köylerimizden…

Dağın yarı beli üzerinde mevsimlik mantar topluyor İhsan Hocam... Her gün 10-15 kilometre yürüyor. Dağdaki tüm mantar çeşitlerini tanıyor. Üniversiteli öğrencileri de oluyor. Onlara rehberlik yapıyor. ‘Şu sıralarda Kanlıçay mantarının çıkmasını bekliyoruz’ diyor…

Aklıma futbolcu arkadaşım, yakınım ağabeyim kaleci Sedat (Polis) düşüyor. Geçen yıl mantar toplamalar ile nasıl kaybolduğunu ve soluğu Keremali zirvesinden Dokurcun’da aldığını anlatmıştı.

‘Aman Hocam, zehirli mantarlara dikkat’ diyorum.

‘Merak etme tanıyorum’ diyor.

Sohbetimiz sonlanırken yeğenim Eczacı Ozan Cinal yanıma geliyor. ’Amca hayır ola’ diye sesleniyor. İhsan Bey bu defa bizi yine şaşırtıyor:

‘Benim annem Cinallardan, biliyor musunuz’ diyor.

Bunu konuşmak için vaktimiz yok ama gülümseyerek oradan ayrılıyoruz.

Zaten bütün insanlar kardeş değil midirler ki?

Fahri Tuna kardeşimin akşam programı yüklü... Kendisini Akyazı’da bırakıp Adapazarı’na dönüyorum.

Yıllar önce seyahat ettiğim Akyazı minibüslerinden birinin koltuklarına kendimi atıyorum.

Ver elini Adapazarı…

Yusuf Cinal/Akyazı 10 Ağustos 2018

Editör: TE Bilişim