Bu terimi duymuşsunuzdur muhakkak. Bir olayın gerçekleşmesinin sebebini, insanların o olayın gerçekleşeceğine olan inancı ile açıklar. Yani sırf gerçekleşeceğine inandığınız için gerçekleşen olaylar.

Herkesin hayatında bunun irili ufaklı örnekleri mevcuttur. Kendinizde veya çevrenizde muhakkak rastlamışsınızdır. Örneğin; biri yapacağı bir şeyde aksilik yaşayacağı ihtimali üzerinde çok durur. Ve hatta “kesin bir aksilik çıkacak” tarzında söylemlerde bulunur. Sonunda da haklı çıkar ya hani. Anlatacağım şey de buna benzer bir şey.

İnanılan şeyin, sırf inanıldığı için gerçekleşmesini iki perspektiften ele alabiliriz. Bu yaklaşımlardan biri kuantum fiziği ve enerji yasaları ile durumu incelemekken diğeri de insan psikolojisi ve sosyoloji ile bu durumun sebeplerini hem bireysel hem de toplumsal bazda incelemektir.

Ben duruma sosyolojik ve psikolojik açıdan yaklaşmak istiyorum.

İnsan beyni fantezi denebilecek olayları çekici bulur. Komplo teorileri, mitler ve bunun gibi şeyler. Çünkü bu yaklaşımlar, herhangi bir durumu analiz ederken beyni yormaz ve olayı renkli ve çekici hale getirir. Örneğin piramitleri uzaylılar yaptı, her şeyin arkasında birkaç aile var tüm dünyayı onlar kontrol ediyor gibi düşünceler inanması son derece cazip fikirlerdir. Çünkü piramitlerin mimari yapısı ve dönemin teknolojisi hakkında araştırmalar yapmak, fikir yürütmek, tezler ortaya koymak zordur. Topu uzaylılara atmak ise kolay. Hiçbir mantıksal izahta bulunmanıza gerek yok. Neden ve nasıl sorularına cevap vermenize de gerek yok. “Öyle işte” deyip geçebilirsiniz.

+Ya da bir yerde savaş var. Haksızlık var. Şu sorun var, bu sorun var.                                                                                               -Hep o üç beş aile var ya, onlar yüzünden. Her şeyi onlar kontrol ediyor.

Bu cevabı vermek en konforlusu. Hiçbir sorumluluk üstlenmeyen, kendisinde hata aramayan ve de yapabileceği bir şey olmadığına inandığından, çabalamaya bile gerek duymayan biri olmanıza müsaade eder bu düşünce. Rahatlarsınız.

Bu sebepten beyin fantezilere inanmayı sever. Hem kolaydır hem zevkli.

Şimdi beynin diğer bir refleksini inceleyelim. Korkuya odaklanma!

Beynin en öncelik verdiği konu hayatta kalmak ve acından kaçınmaktır. Bu sebepten bir tehlikeye ihtimal verdiğinde ilk görevini yerine getirmek için tüm odağını oraya toplar. Bu insanda refleks olarak gerçekleşir. İnsana gelişim adına düşen bu noktada korkularını kontrol altında tutmaktır. Çünkü bir yerden sonra korku beyni felç eder ve insana hata yaptırır.

Bu hatalar da genelde fazla korkup fazla odaklanma sonucu ortaya çıkan şeylerdir ve genelde korkulanın gerçekleşmesiyle sonuçlanır.

Bir de şöyle bir durum vardır ki, daha önce ekonomi yazılarımda da kısmen de olsa açıklamıştım. İnsan bir şeye inanırsa davranışlarını da inandığı şeye göre şekillendirir. Ekonomide verdiğimiz örnek krize inanmanın kriz çıkmasını kolaylaştıracağı / krizin çıkmasına sebep olabileceğiydi.

Ya da hayatın içinden bir örnek verelim. Araştırmak, öğrenmek istediğiniz bir şey var diyelim. Bu bilimsel bir konu da olabilir, bir müzik aleti de. Eğer daha baştan bunu başaramayacağınıza gerçekten inanırsanız, istediğiniz kadar emek verin kehanetiniz gerçekleşecek ve başaramayacaksınızdır. Kapasiteniz gayet yeterli de olsa, öğrenmek için hiçbir eksiğiniz olsa da başaramazsınız. Çünkü daha neyle karşılaşacağınızı bilmeden beyninizin gerçekliğini “başarısızlık” olarak tanımlamış olursunuz. İnandığınız kehanetiniz gerçekleşir. Çünkü farkında bile olmadan onun gerçekleşmesi için uğraşmış olursunuz.

Şimdi bunları neden anlattım?

Çünkü beni uzun zamandır rahatsız eden bir şey var. Medyanın her türlüsünde, dünyanın her ülkesinde kendi inançlarını, teorilerini ve korkularını insanlara empoze etmeye çalışan insanlara rastlıyorum.  İnsanları bir şeylere inandırmak için uğraşıyorlar. Sadece Türkiye’den bahsetmiyorum. Medyanın her türlüsünden dedim ya. Aklınıza gelen her mecrada her ülkede,  insanlar güçsüz ve çaresiz olduklarına inandırılmaya çalışıyor.

Savaş, terör, küresel krizler, toplu çöküşler… Yangın yeri bir dünya tasavvur ediliyor. İnsanların zihinleri bu senaryolara inandırılmaya çalışılıyor. İşte bu yüzden bahsettim yukarıda bilgilerden. Anlatılanlara inanmak neye sebep olabilir anlamak için.

Yeterince inanırsak hiçbir sorun çıkmaz demiyorum yanlış anlaşılmasın. İnanmak eylemlere yansımadıkça hiçbir işe yaramaz. Sorunlar, problemler insan var oldukça olacaktır. Ancak şunu söylemeye çalışıyorum; iyi bir şeye inanmak, inanılanlar doğrultusunda eyleme geçilmedikçe bir işe yaramaz fakat kötü bir şeye inanmak ve hele buna korkuyla inanmak insanın kontrolü dışında eylemlerine yansır.

Başarının şartı önce inanmak sonra çalışmaktır fakat başarısızlık için kaybedeceğinize inanmanız yeter!

Tüm bu anlattıklarımı bunun için anlattım. İnancın olaylar üzerindeki etkisini az da olsa izah edebilmek için.

Burası dünya, bizler de insanız ve sorunlar hep var olacak. Önemli olan akıl ile sorunları öngörüp, en az zararla bu sorunların üstesinden gelebilmektir. Odaklanılması gereken budur. Fanteziler peşinde koşmak değil.

Aklı bir kenara itip hayallere inanmayın. Bugün dünya bu haldeyse bunun sebebi kötülerin güçlü olması değil kendine iyi diyenlerin kendi acizliğine inanmasındandır. Bu yüzden neye, neden inandığımıza çok dikkat etmeliyiz.

Belki bugün inandığımız bir kötü kehanet, sırf biz inandık diye başımıza dert olur ileride. Sırf inanıp boş boş oturduk diye.

Yapılması gereken iyi bir geleceğe inanıp onun için çalışmaktır. Bunu yaparken de cesur ve akılı olmalıyız. Ve şuna da her zaman dikkat etmeliyiz;

Cesaret ahmaklığa, akıl korkaklığa dönüşmemeli!