Sevgili okurlar,
Öncelikle,” İstanbul’da meydana gelen 5,8’lik deprem, bizi derin uykudan uyandırmaya vesile olur” diyeceğim, ama diyemiyorum!..
Bizi takip edenler bilirler ki, bu köşeden zaman, zaman “deprem olgusuna” değinerek, ihmal etmeden gerekli tedbirlerin yarınlar için alınması gerektiğini, bu tedbirlerin büyük hayati değerler taşıdığını, dilimiz döndüğü kadarı ile sizlerle paylaştık..
Sakarya’da 1967 ve 1999 depremlerini bizzat yaşamış ve bu depremlerin içinde yer almış biri olarak olduğu kadar, dünyada meydana gelen deprem ve diğer afetleri bir gazeteci olarak yakından takip etmiş biri olarak, gözlemlerimizin de muhakkak bir önemi vardır..
Deprem ve afetlerle ilgili olarak, çıkarılan kanunlar uygulanmazsa, uygulanamıyorsa, neye yarar?
Yaşanan o büyük “Marmara Depremi” sonrası, kentleri elinde bulunduranlarla, siyasilere ayrı bir fırsat doğmuştu..
Yıkılan binaların, tamir bekleyen yolların, bozulan kanalizasyonların, patlayan su borularının yerine, yeni bir kentlerin inşası, o kadar kolay değildi..
Bir kere İstanbul depremi için söylenecek tek şey, yine işe “siyasetin “bulaştırıldığı ve bir kesimin, bir kesimi ötelediğidir!
Siz, bu ülkede “siyasi erki” elinde bulundurabilirsiniz, ama “kent yönetimini” elinde bulunduranları da, bir çırpıda yok sayamazsınız!?
Böyle felaket, afet zamanlarında,” ülkenin birlik ve beraberlik içinde olması” ve konuya “sağduyu” çerçevesinde yaklaşması gerekmez mi?
Başlatılan bu “ toplanma alanları” tartışması,” havanda su dövmekten “başka bir şey değildir!
İstanbul’un içine etmiş, yaşanmaz ve çirkin hale getirmişsiniz, bu manada hala “ su getirdik, çöp topladık, alt geçit, üst geçit ve köprü yaptık” demenin bir manası yok!
Bunları sırtına alıp giden yok!?
İşte acı gerçek şu “İstanbul’a ihanet” edildiğidir!
Şimdi bu “deprem olgusu” ile birlikte, bunları tartışmanın yerine, ”çözümler üretmeye, insanlarımızı ikna edici projeleri hayata sokmaya” başlasak kötü mü olur!?
Anlaşılıyor ki, hiçbir şeyden ders almıyoruz!?
Varsa, yoksa siyaset!
Siyasetinizin içine etsinler!?
İşte İstanbul dökülüyor, insanlar ne yapacakları konusunda çaresiz ve şaşkın! Daha büyük şiddette bir deprem olsa, hali nice olur!
Siz hala, “sen-ben,  kayıkçı kavgasında” ısrar ediyorsunuz!?
Oldu mu?
Yakıştı mı?
Koca kent İstanbul’un Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na verilen bu büyük destekten sonra, O’nu nasıl “ötekileştirmeyi, deprem olgusundan uzak tutmaya” çalışırsınız?
İstanbullu kararını vermiş!..
İnat etmenin alemi nedir?
 Buna rağmen, Başkan Ekrem İmamoğlu’nu,” bir kenara etmek, yok saymak, alınacak kararlardan uzak tutmak,  bireyci siyaset anlayışı ile hareket etmek”, size ne kazandırır?
Yapmayınız, bu ülkeye kıymayınız beyler!
Türkiye bu sistemle yürümüyor, yürütemezsiniz de!?
Bütün yetkileri bir merkezde, bir kişide toplamanın ülkeye yararı değil, büyük zararları oluyor..
Eskiden hep “merkeziyetçi” anlayışlardan şikâyet ederdik, şimdi ise “merkeziyetçi” bir anlayışa teslim olduk!
Bu böyle gelip, böyle gitmez!
Ülkenin yaşadığı bunca garabete rağmen, bu ülkenin ayakta durması gerçekten hepimiz  için bir şans!..
Gelin bu ülkeye daha fazla zarar vermeden, el ele verelim, bu ülkeyi düzlüğe çıkaralım..
Zira sorunlar büyük!
***
Bakınız, o büyük “Marmara Depremi” sonrası Sakarya kenti, evirildi, çevrildi, iki yakası birbirinden ayrıştırıldı!..
Kentin sığ bataklık alanlara çekilmesi, hangi bilimsel gerçeklerle izah edilebilinir?
İşte yeni kent oluşumu ile o dünyanın en mümbit tarım alanları imara açıldı!..Yapılan “Valilik ve Adalet Sarayı” ile kent insanına büyük zülüm yapıldı!.. Bir kişi, sıradan bir resmi işine, artık bir gün ayırmak zorunda kalıyor!..
Yapılan binaların mimarisi ve dayanıklılığı da sorgulanmalı elbet..
Ama kent, Hızırtepe, Maltepe bağlamında Serdivan tepeleri ile Kazımpaşa’ya doğru, o güvenli platoya kaydırılsa iyi olmaz mıydı?
Kent, yatay büyüme ile tarım alanlarını işgale maruzdur! Bundan derhal vazgeçilmeli ve bu tarım alanlarına dönük  imar projeleri  derhal durdurulmalı ve askıya alınmalıdır!..
Sakaryalı bu işe artık el koymalıdır!..
“Bana ne, benden sonrası tufan” anlayışı ile bir yere varamayız!..Bu kente iyilik etmek isteyenler, yönetim hatalarına dikkat çekmeli ve yanlışlara hep beraber “dur “demeliyiz..
Kent yeniden, bir deprem kenti olarak dizayn edilmelidir.. Bu yüksek kaldırımlar, bu su toplayan ve kanalizasyon gideri olmayan yollar, otobanlar, köprüler, yüksek binalar, elektrikler, telefon ve dijital kabloları, yeni yapılar, çok katlı durum, okullar, resmi binaların, ciddi kontrolleri, ivedilikle yapılmalıdır..
Özellikle “valilik ve adliye sarayı”, ile diğer resmi kurum ve kuruluşlar,  kent insanı ile buluşturulmalı ve kent merkezine çekilmeli, mevcut elde kalan tarım alanları, bu çarpık kentleşmeden kurtarılmalıdır..
İşte İstanbul’da da gündeme geldi..Olası bir depremde, ilk “haberleşme” ağı çöküyor..Bu nedenle, alternatif bir “afat haberleşme ağı” kurulmalıdır..
Kısacası depreme, felaketlere,doğal afetlere hazır olmalıyız..
İşte bu yaz tatilinde Karasu’da,Kocaali’de yaşanılanlar ortada.. Herkes tatil mevsiminde mağdur edilmiştir!
Kentin suyu, bir aya yakın zaman tedarik edilememiştir!..
Yani “afet” diye, işin içinden çıkalım mı?
Bu mu Allah aşkına siyasetiniz!
Tekrar geçmiş olsun!
Yüce Mevla’m böyle büyük afetler yaşatmasın!
Lütfen, ders alalım, dersler çıkaralım, “kayıkçı kavgasına” son verelim!..
Bu ülke hepimizin!
Yusuf Cinal/27 Eylül 2019 Brüksel/ www.bizimsakarya.com.tr