İki yakalı şehrin ortasında yine trafikte kaldım. Her sıcağın mevsimi geldiğinde bu trafik daha da çekilmez oluyor çünkü yolları yenilemeye ya da tamir etmeye anca bu zamanlarda başlıyorlar. Sözde bu tarihlerde şehrin boş olduğunu düşünüyorlar, fakat bu kadar kalabalık olan bir şehir hiç boş olur mu? Bugün bu trafikte kalmak istemeseydim ve tercihimi toplu taşımadan yana kullansaydım o da başka bir dert olacaktı benim için. Öncelikle toplu taşımaya ulaşmak için sıcak havada hatırı sayılır bir yol yürüyecektim. Muhtemelen terden sırılsıklam olacaktım sonra gelecek olan toplu taşımaya binmek için sıraya girecektim çünkü burası da kalabalık olacaktı. Zaten bu şehirde etraf insandan geçilmiyor. Hatta bazı caddelerde insan kalabalığı yüzünden insan trafiği yaşanıyor. Yani, yürünmüyor bile. Kaldırımda yürürken bir anda duruyor ve karşıdan gelen insanların önce geçmelerini beklemek zorunda kalıyorsun. Sadece bir adım atabilmek için.

   Sorsanız herkes bu şehirden kaçmak istiyor. Kimi bir sahil kasabası hayali kuruyor kimi ise kendi memleketine dönüp orada yaşamına devam etmeyi düşünüyor. Herkes hem kaçmak istiyor hem de hayal kurarken bu fikri gerçeğe dönüştüremiyor. Ekonomik koşullar başta olmak üzere sayısız yerli yersiz bahane üretiliyor sırf bu şehirden gitmemek için. Denize kıyısı olan, fakat uzun süredir denizi bile görmemiş bu şehrin insanları, şehri övdükçe övüyor. Şehrin övülmedik bir tarafı kalmadıktan sonra muhtemelen saatlerce sürecek olan eve dönüş trafiğine atıyorlar kendilerini.

   Şehirdeki kalabalık en yüksek halinde ve tehlikeli durumda. Herkes bunun farkında ama kimsenin umurunda değil bu durum. Hatta o kadar kalabalık ki; toplumsal bir olay gerçekleşse şehir sakinlerinin bir noktada bir araya gelebilmesi haftalar alır. Buna tatilde olanlar ya da şehir dışında olanlar dahil değil. Aslında bu şehri kimse sevmiyor, sever gibi yapıyor. Alışkanlıklarını değiştirmekten korktuğu için burada çile çekmeye devam ediyor. Sadece çile çekmekle kalmıyor, memleketindeki akrabalarını da bu şehre çağırıyor. Taşı toprağı altın diyor. Yetmiyor, burada koşullar ve yaşam çok iyi diyor. Memleketinde huzurlu ve sakince yaşayan insanları strese, karmaşaya ve kaosa gözünü kırpmadan davet ediyor. Bu kusursuz teklifin içeriğini bilmeyen insanlar koşa koşa akın ediyor iki yakalı şehre…

   Eskiden kalabalıklar arasındaki yalnızlık gibi deyimler ve deneyimler vardı. Artık bu da sona erdi. Kalabalıkta yalnız kalmak da imkânsız hale geldi. Her köşede ve her yerde insan var. Kalabalıktan insanların istekleri ve düşünceleri birbirlerine çarpar hale geldi. İki yakalı şehrin, kalabalık insanları yalnız kalmayı da imkânsız hale getirdiler. O kadar düşündüm o kadar yazdım hâlâ trafikteyim ve tatmin edilecek kadar yol gitmedim bile. Arabanın el frenini çektim, etrafıma bakıyorum ve kendime hâlâ aynı soruyu soruyorum: Ben neden buradayım?