Sevgili okular,
“Bu memlekette güzel şeyler olmuyor mu” diyen okurlarımızın sesine kulak vererek, bir konuyu irdelemek istiyorum.
Önce devletin tepesinde gerçekleşen, bir ziyaret sonrası yansıyan habere kulak verelim, sonra üzerinde görüş ve düşüncelerimizi paylaşalım:
“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Ekrem İmamoğlu’nu kabul etti. Yaklaşık 50 dakika süren görüşmede ikili arasında ilginç bir diyalog gerçekleşti.
Habertürk’ten Ömer Topsakal’ın haberine göre, Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde, Ekrem İmamoğlu’nun da Güngören’de bir köfteci dükkânı vardı. Erdoğan, dönemin Güngören Belediye Başkanı ile o dükkâna geldi.
İşte yaşanan o diyalog:
İmamoğlu: Güngören’de köfteci dükkânımız vardı. Güngören Belediye Başkanı ile gelmiştiniz. Dükkânımızda köfte yemiştiniz.
Erdoğan: Öyle mi? Yahu borcumuz varmış sana, bize köfte ısmarlamışsın.
İmamoğlu: Efendim o borç gönül borcu, parayla ödenmez.
Erdoğan: Arkadaşlar da buradayken hesaplaşalım.
İmamoğlu: Beylikdüzü’ne gelirseniz, sizi orada ağırlar, hizmetlerimizi de gösteririz. Hem günü gelir, hizmetle hesaplaşırız.”
Edinilen bilgiye göre, İmamoğlu bu diyalogun ardından “hizmetle hesaplaşırız” ifadesinin bir kez daha altını çizerek, 31 Mart’ta Erdoğan’dan oy istedi. Cumhurbaşkanı ise, o talebe yanıt vermedi, gülümsemekle yetindi.
***
Sevgili okurlar,
Türkiye’nin her alanda bu tür diyaloglara ne kadar ihtiyacı var.. Toplum iyice gerilmiş, bu gergin psikolojik durum,” insanımızı dokunsa ağlayacak,dokunsan sana yumruk atacak” hale geldi!..
Elbette bu durumdan, siyasilere düşen pay büyük!..
Devletin tepesindeki gerginlikler, dalga, dalga, toplumun her katmanına yansıyor..Yurdun bir çok yöresinden “ öfke seli” patlamalarına tanıklık ediyoruz..Bu durum milletin keyfini elbette kaçırıyor, gelecek kaygısı, geçim derdi, ekonomik sıkıntılar, siyasi belirsizlikler, umutsuzlukları, daha da artırıyor..
Bakınız, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın basına da yansıyan bu güzel açıklamasından sonra, yine basına kafayı takması bu iyimserliğimizi alıp götürdü..
Neymiş efendim, bir gazete “tetikçilik” yapıyormuş?
Peki kime “tetikçilik yapıyor” bu gazete?
Elbette, millete!
Ne diyor bu gazete?
“2019 Yılı Ekonomik belirsizliklere gebe! “
Gazete, 2 Milyon insanımızın kömüre muhtaç olduğunu, bir başka cemaatin ise insanımızı mağdur ettiğini, bir yılda Türkiye’den göç edenlerin sayısının arttığına dikkat çekiyor..
Ne yapacak gazeteci arkadaşlarımız, insanımızı bilgilendirmeyecek mi?
Haberdar etmeyecek mi?
Yasalardan doğan, haberdar etme hakkını kullanmayacak mı?
Devletin yetkililerine düşen görev, bu haberlere cevap vermektir..
10 Ocak 2019 Çalışan Gazeteciler Günü’nde, gazetecilere tehditler savurmak işin tadını, tuzunu bırakmıyor..
Gazetecilik mesleği tarih olmak üzere!
Ülkede zaten doğruları yazacak gazete, radyo, televizyon kalmadı!
Çok az sayıda meslektaşımızın, meslek aşkı ile hizmetlerini de hedefe koymayınız!?

***
Öte yandan bir grup kadına hakaret ettiği iddiası ile hakkında dava açılan Deniz Çakır, adliyeye giderek, hakkındaki iddiaları kabul etmedi..
“Hiç kimseyi dini, ırkı, giyimi ve tarzı nedeni ile ayrımcıya tabi tutmadım.. Ayrıştırmak için değil, birleştirmek için caba harcadım” dedi..
Ne olacak şimdi?
Cumhurbaşkanı ve AK  Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, isim vermeden Deniz Çakır’ı işaret etmiş ve iş Deniz Çakır hakkında dava açılmasına kadar varmıştı..
Restorandaki garsonlardan biri de yaptığı açıklamada Deniz Çakır’a haklı çıkacak ifadeler kullandı..
Allah aşkına,” Benim başörtülü kızlarım” diyerek, bir tarafı ötekileştirmek, bir tarafı hedefe koymak, ayrımcı ifadelerde bulunmak yakışık alıyor mu?
Peki, başörtüsü olmayan kızlarımız, kimin kızları?
İşte bu tür çıkışlar, ifadeler halkı geriyor, birbirine düşürüyor ve toplum arasında derin ayrışma uçurumları oluşuyor..
Siyasilerimizin daha itidalli bir dil kullanması temennimiz ve dileğimizdir..
Lütfen oy kaygısı ile milleti ayrıştırmayınız, germeyiniz!..
Türkiye’nin dünden daha çok birlik ve beraberliğe ihtiyacı var..
***
Burada objektiflerimizi Sakarya’ya döndürürsek, Sakarya’da Tank Palet Fabrikası satışı ile ilgili öfke seli dinmiyor..
Yapılan gösteri ve tepkilere CHP Sakarya milletvekili ve Grup Başkanvekili Engin Özkoç’un milletvekili arkadaşları ile kente gelerek destek vermesi fevkalade önemli..
Özellikle Tank Palet Fabrikası’nın satışı konusunda, Sakarya milletvekilleri Engin Özkoç ve Ümit Dikbayır’ın sergilediği tutum, tarihi bir gerçek olmakla beraber umut vericidir..
Bu milletin alın teri eserleri kolay satılmamalı ve elden çıkartılmamalıdır!
Sakaryalı kendi zenginliklerini, değerlerini ve geleceğini koruma konusunda elbirliği yapmalıdır..
Sakaryalının kendi değerlerine, zenginliklerine sahip çıkması ayıp değildir..
Bu manada Bizim Sakarya’da yer alan habere göre, vatandaşımızın bu konuda 50 Bin imza toplaması siyasilere bir mesaj niteliğindedir..
Diğer sessiz kesimin, bu konuda görüş belirtmemesi ise manidardır!

***
Son olarak,10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla,Valimiz Ahmet Hamdi Nayir’in meslektaşlarımızı ağırlaması fevkalade önemlidir..
Ancak bu konuda asıl sorumluluk üstlenmesi ve meslektaşlarımızın çalışma koşullarını, çalışma şartlarını, içinde bulundukları ekonomik ve sosyal sıkıntıları anlatması ve ortaya koyması bakamından ildeki cemiyetlerin üzerlerine düşeni yapmasıdır..
Böyle günlerde gazeteci arkadaşlarımızın, çalışanların,iş bulamayanların,farklı ekonomik sıkıntılar içinde olanların, kıyıda, köşede unutulanların, sorunlarını haykırma ve insanımız ile paylaşma günleridir..
Cemiyetler daha etkin olmalı!..
Sessiz kalmak, koca yılı boş geçirmek, elle tutulur projeler ortaya koyamamak, mesleği özendirmek, daha etkin kurslar, paneller, konferanslar düzenlemek ve halk ile olduğu kadar, okur ile bütünleşmekte yarar vardır..
Bunu başkalarından beklemek bizlere yakışmaz..
İşimiz gereği bu!
Bilgilendirmek, haberdar etmek, aydınlatmak gibi bir sorumluluğumuz var!
Bu mesleğe saygınlığı,itibarı artırmalıyız..
Halkla bütünleşmeliyiz!
Bu vesile ile “Çalışan Gazeteciler Günü” inşallah hayırlara vesile olur!