Tayland biletleri elinde koşarak uçağın kalkacağı kontuara doğru gidiyordu. Koşamadığı zamanda da atabildiği kadar büyük adımlarla yürüyordu. Sürekli saatine bakıyordu. Gömleğin üsten üç düğmesi açılmış belki de kopmuştu ama umurunda değildi. Elindeki çantayı sağa sola savurarak kaçıyordu. Kontuarın önüne gelince boş koltuklardan birine oturdu. Koltuğun yüzü duvara dönüktü. Kimsenin onu görmesini istemiyordu. Kafasını hafifçe öne eğip, duvarı izlemeye başladı. Düşüncelere daldı…

Üç hafta önce her şey ne kadar normaldi. Her sabah olduğu gibi kalkmış, kahvaltısını yapmış, mutlu bir şekilde işine gitmek için arabasına binmişti. Ah o kız nereden atlamıştı arabanın önüne? Hızlı da değildi, yolunda sakince gidiyordu. Zaten araç dolu bu şehirde hız yapmak büyük marifetti. Kıza ilk müdahaleyi kendisi ve yoldan geçenler yapmıştı fakat ecel gelmişti bir kere. Ne yaptıysa, ne ettiyse önünde duramamıştı ölümün. Polis ifadeleri, mahkeme derken üç hafta geçmişti. Suçsuzdu. Mahkeme de, görgü tanıkları da hatta vicdanı bile ‘’Sen suçsuzsun!’’ diyordu ama kızın babası aynı görüşte değildi. Sonuçta kızını kaybetmiş bir babadan daha sinirlisi ve gözü karası yoktur bu dünyada. Bu baba bir de mafya babası ise varın siz düşünün neler olabileceğini. Hayatını zehir etmişti. İşten atıldı, birkaç kez kaza süsü verilmiş ölüm tehlikeleri geçirdi. Tehdit telefonlarını, mektupları hatta sosyal medya hesaplarının çalınmasını umursamıyordu bile. Kredi kartlarına el atacak kadar eli uzundu mafyanın. Zaten acısı ve kendini sürekli suçlaması yetmiyormuş gibi kızın babası işleri daha da zorlaştırıyordu. Hani suçsuzdu? Üç hafta boyunca önce memleketine sonra başka şehirlere kaçtıkça kaçtı. Her yerde buldular, her yerde tehdit ettiler. Son kalan parasıyla yurtdışına kaçmayı kafasına koydu. Ufak bir araştırma yapıp, vize istemeyen ülkelerden Tayland’ı seçti.

Tayland uçağı için son çağrı yapılıyordu. Anons sesiyle daldığı düşüncelerden uyandı. Hızlıca kalktı ve bilet kontrol bölümüne yöneldi. Kontrolü geçtikten sonra uçağa doğru yürüdü, içeri girdi. Cam kenarına oturdu ve içini garip bir mutluluk kapladı. Fakat bu mutluluk beş dakika sonra yerini strese ve belirsizliğe bıraktı. Yan koltuğa oturan adam ‘’Siz de mi Tayland’a gidiyorsunuz? Ne tesadüf!’’ diyerek bıyık altından sert bir gülüş gösterdi. Bu bir şaka mıydı? Takip edildiğini biliyordu ama bu kadarını tahmin edemiyordu. Yanına oturan kişi kızın babasıydı. İntikamla böyle tanıştı.