Sevgili okurlar,
Fransa’nın başkenti Paris’in sembol eserlerinden biri olan ve tarihi miras olarak insanlık adına kayıt edilen Notre-Dame de Paris(Paris Notre-Dame Katedrali),bilinmeyen bir nedenle cayır, cayır yandı..
İnsanlık, Parisliler ve hepimiz bu yangını ekranlardan izlerken, irkildik, insanlık adına, tarih adına kahrolduk!
Gotik mimarinin tüm güzelliklerini yansıtan ve o yüzyıla damga vuran eserlerden biri olan kilise ile ilgili olarak, zamanın ünlü yazarı Victor Hugo’nun da,” Notre Dame’nin Kamburu” eserine Paris’te başladığı ve Brüksel’de tamamladığı bilinir.
Bu öyle bir tarihi mirastır ki, Napolyon ile daha birçok ünlü Fransız ünlünün tahta çıkışına tanıklık etmiş bir kilisenin yanışı, fanatizmin, popülizmin, radikalizmin alabildiğine zemin bulduğu, yeşerdiği bir çağda gelecekten endişe duymamızı anlayabilirim..
Müze olarak kullanılan ve her yıl 14 Milyon insanı ağırlayan bu tarihi yapıyı iki üç defa gezdim ve arkadaşlarımın da gezmesine vesile oldum..
Sen Nehri kıyısında oturduğum kahveden seyrettiğimiz kilisenin, cayır, cayır yanması, kulelerinin düşmesi içimi acıttı..
Sevenlerin, eşlerin, tarih meraklılarının, sanat hayranlarının, düşkünlerinin, dostların birlikte gezdiği, çocuklarına tarihi geçmişi anlattığı, Paris’in en gözde, 850 Yıllık bir sembolü yanıyor, bundan ders almamız gerekirken, içimizde hala intikam, öfke tohumlarının olmasını anlayamıyorum..
Bu kilise yanarken, aklıma o pislik, bela İŞİD denilen terör örgütü düştü..Irak’ta,Suriye’de insanlığın ortak eserlerini gözümüz önünde nasıl da yok ettiler..
O boğaz kesen anlayışlara, birlikte tanıklık etmedik mi?
Babil’in Asma bahçeleri yeniden yakılmadı mı, yıkılmadı mı?..
İçimizdeki sırça saraylara çekilip, ağlamadık mı?
Birçok medeniyetin izleri, burada bağnaz bir anlayışla yerle bir edilmedi mi, yağmalanmadı mı?
Bir imparatorluğun kurucusu olan ecdadımız Süleyman Şah’ın mezarını bu güruhun elinden alıp kaçırmadık mı?
Nasıl anlatsam bilmem ki?
Fransa, Paris, Avrupa başkentleri bugün ne kadar üzgün ise Ankara’dan yapılan açıklamalar da bu ortak hüznü paylaşıyor..
Bu tesellimiz elbet!
Bakınız, konu ile ilgili iki farklı görüşü burada paylaşmak istiyorum..

***

Türkiye’den iki farklı dostum yazıyor:
Önce Manavgat’ta ikamet eden Mahmut Öz’e kulak verelim:
“Notre Dame Katetrali dün gece yandı. 8,5 Saatte, ancak müdahale edilebildi Fransa devleti..
Türkiye'ye kafa tutan küstah Fransız, ne zaman dara düşse, beceriksiz yöneticilere sahip olsa, Türklere saldırır.
Bu, Notre Dame’nin yapılışını da Türklere borçlular. Yıllarca Roma konsüllerinin etkisinde ezilmiş Fransa, ilk defa Urbanüsün papa olması ile papalığa bağlı devletler oluşturmak, fakir Fransız milletini zenginleştirmek için, zengin Bizans üzerinden Türkleri bahane ederek Haçlı seferlerine çıktılar.
Halkı açlıkla boğuşurken, Meryem ananın, bu klisenin yapıldığı yerde üç çoban göründüğünü iddia ederek, Notre Damenin yapımına başladılar. Doğu Roma İmparatorluğundan ve Anadolu Selçuklularından gasp ettikleri paralar ile bu kiliseyi yaptılar.
Klise ihtişamla büyüdükçe, Latin askerleri çoğalıyor, zenginleşiyor, siyasi nüfusları artıyordu.
Müslümanların kanı ile yapılan bu katedral, yıllarca dünyanın en çok ziyaret edilen müzesi olarak, para basmaya devam etti.
Dün bu yangını seyredenken, SELÇUKLU ATALARIMI, AĞLAYAN MÜSLÜMAN TÜRK ÇOCUKLARINI DÜŞÜNDÜM.”
Şimdi gelin, Kuşadası’nda yaşayan, bir turizm aşığı dostum Murat Saraç neler yazmış?

“Paris’in kalbi Notre Dame’ı yaktılar...
İnsanlık büyük bir sınavdan geçiyor,
Quasimodo kadar üzgünüm!”

***

“Henüz vakit varken, gülüm
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
ben bir gece, şu Mayıs gecelerinden biri
Volter rıhtımında dayayıp seni duvara
öpmeliyim ağzından
sonra dönüp, yüzümüzü Notrdam'a
çiçeğini seyretmeliyiz onun,
birden bana sarılmalısın, gülüm,
korkudan, hayretten, sevinçten
ve de sessiz, sessiz ağlamalısın,
yıldızlar da çiselemeli,
incecikten bir yağmurla karışarak.”
Yazının altına ise incelik bu ya,
“Nazım Hikmet, Notre Dame de Paris, Victor Hugo, Quasimdo, Unesco world heritage” notları düşülmüş..
***
Yorum yapmak istemiyorum..Zira burada yorumu size bırakıyorum..
Elbette bu sesi anlarım,
Irak içlerinden Suriye kıyılarına vuran sesi!..
Yakılan evleri, koparılan sevgileri, atılan çığlıkları!..
Özgürlük adına, yaşam adına, karlı dağlar aşmaya çalışanları anlarım!..
Bomba yüklü uçaklar, toplar, tüfekler..
Bağnaz yürekler, yakıp yıkar dünyalarımızı..
Seyrederiz, güne alacakaranlık düşene kadar..
Bu göçler, gelir yüreğimizi vurur..
Ege kıyılarında alabora olur tekneleri..
Aklımızda kalır minik yürekler..
Yanar, ha yanarız, insanlık adına..
***
Günümüzde artık, tüm insanlık değerleri ayaklar altına alınıyor, yıkılıyor, yakılıyorsa, söylenecek ne ola ki?
Biz kendi elimizle o demokrasi çiçeğini alıp, bir yerlere vermedik mi?
Biz kendi elimiz ile teslim etmedik mi, tüm güzellikleri demokrasinin?..
Seçimlerin üzerinden kaç gün geçti bilmem, saya, saya bitiremiyoruz oyları?!..
Saya, saya sonuca varamıyoruz?
Hile, hurda arıyoruz şaibeler üstüne!
Güveni, alıp damlara atmışız, bir daha almamak, bulmamak üzere!
Sonra çıkıp utanmadan, sıkılmadan, “seçim murdar oldu” diyebiliyoruz?
Öteledikçe, öteliyoruz seçim sonuçlarını!
Neden ki?
İşte bu bireyci, bağnaz ve “benden sonrası tufan” diyen anlayışa teslim olmamak gerek..
Sadece İzmir’in dağlarında çiçekler açmaz?..
İzmir’in dağlarında açan o çiçekler, İstanbul’da, Sakarya’da, Ankara’da, başka illerde de açmalı..
Çağdaş, modern dünya ile buluşmalıyız..
Sevgiyi, saygıyı yeniden keşfedebilmeliyiz..
Biatizm’ den kurtulmalıyız..
Özgür bireyler olarak, kendi düşünce denizimizde yüzebilmeyi, geleceğe kulaç atabilmeyi öğrenmeliyiz..
Yürümeye emekleyen minik yüreklerin elinden tutup, “Haydi çocuklar, el ele verelim..”diyebilmeliyiz..
“Yaslı gittim, şen geldim, aç koynunu ben geldim..
Bana bir yudum su ver, çok uzak yerden geldim..” diye isteyebilmeliyiz..
Paylaşabilmeliyiz güzellikleri..
Paris’te,Notre-Dame Kilisesi karşısında, Sen Nehri kıyısında..
Paylaşabilmeliyiz zenginleri, Sakarya’nın verimli, bereketli topraklarında..
Hırsa, öfkeye, bağnazlığa karşı birlik olmalıyız..
Zenginliklerimizi kaptırmamalıyız, sahiplenmeliyiz ve Kuvva-yı Milli-ye ruhuyla..
Buna ne kadar ihtiyacımız olduğu, açık ve net..
Kurtulabilmeliyiz bu saplantılardan, bu iğrenç düşüncelerden, fanatizmden, radikalizmden, bağnazlıktan…
İnsanımız, korkmadan balık tutabilmeli Sakarya boylarında, gezebilmeli korkusuz, ülkemin dağlarında, yaylarında..
Gelinler süt sağmalı, çocuklar çiçek toplamalı ve kardeşliklere sunmalı..
Birlikteliği, kardeşliği, insanlık adına yeniden keşfetmeliyiz!
Füzeleri değil, barışı, sevgiyi konuşabilmeliyiz..
Farklı tellerde, farklı güzelliklerde türküler çağırabilmeliyiz..
Dağlar ötesine ulaşmalı, sevgi seslerimiz!
Öte diyarlardan sesleri yakalamalıyız insanlık adına..
Bir çoban ateşi yakıp, türküler söylemeliyiz, geleceğe..
Başlarımızda yeniden zeytin dalları yeşermeli..
Barış adına, sevgi adına, güzellikler adına..
Ne olur, yalnız koyma?