Dün akşam üstü telefonum çaldı, açtım, bir ses, ne kalın, ne ince, ne yumuşak, ne sert, kendine benzerliği olmayan her sese benzeyen bir ses:

-Nasılsın Özgür, diyor, çoktandır görüşemiyoruz…

O konuşuyor boyuna ben onun kim olduğunu anlayamadım; hatırlamaya çalışıyorum.

Çıkaramadım, yüzümü kızdırıyorum ve soruyorum:

-Bağışlayın beni, çıkaramadım. Kimsiniz?..

O karşılık veriyor:

-Aferin sana! Sesimden de mi tanıyamadın? Eh olursa bu kadar olur! Bir düşün bakalım!..

Neyi düşüneceksin, işim gücüm yüz üstü kaldı, bizim dost telefon başında sesiyle kendini tanıtmaya uğraşıyor.

-Tanıyamadım, diyorum, bir isteğin mi vardı?

O artık kızmışa benziyor:

-Senden ne isteyeceğim, beni tanımadın ya, aşk olsun sana, bir gün sen de telefon edersin elbet, o vakit görüşürüz…

Ve şrrakkk telefonu kapatıyor suratıma…

Bu telefondaki ses kimindi, açık numaradan aramadığı için ekranda göremedim…

Ne yaptım?

Tuhaf duygular içinde youtebe’den FazılSay’ın ‘insan insan’ şarkısını tıklayıp dinlemeye koyuldum…

Ve kendi kendime mırıldandım:

-Ne ilginç adam, kendisini sesinden bütün dünyanın tanıyabileceğini sanıyor, şu insanoğulları kendilerini bu kadarcık olsun beğenmeseler çatlayacaklar!..