Halk, gördüğü halde korkudan mı susuyor ? Ya da, menfaatlarına taş konulur diye mi pısıyor?

          Gazeteler, gazeteciler peki görmüyor mu? Şehrin, kasabaların, köylerin yüzlerce yıllık sahipleri neden susuyor? Temeli atılan, trilyonlarca da devlet parası harcanan bunca proje neden ortada yok?

          Sapanca’dan TEM’e girin, sizi yutacakmış gibi kollarını açmış bekleyen, dev bir bina çıkar önünüze! Aylardır yapılıyor, bitti gibi…Kimseden tık yok!..

       Sakarya’nın, Atanmış veya Seçilmiş en üstü düzey Yönetenlerinden birisine  değil, bir trafik memuruna sorulsa, % 100 “ Böyle yoğun trafiği olan bir kavşağa , böyle bir binanın yapılmasına izin verilemez!” raporuna imza atardı.

          Başkan Yılmazer Hocamız, “ Benden önce imarı alınmış, verilmiş!” sözlerini artık kullanmaz sanırım. Bilsin ki, Sakarya dışından gelen PARA SAKARYA’YI yiyip bitirir… İsrail böyle, İngiliz altınlarıyla kurulmadı mı? Para her şey değildir?

            Burada “ Sapanca Kocaeli’ne bağlansın!” ironisini bile anlayamadık : -)

            Sakarya’da, bir bölgede oturan herkesi dipten etkileyecek imarlara izin vermek nasıl bu kadar kolay oluyor? Son 10 yılda, sadece Kırkpınar’da yapılan inanılmaz elektrik tüketen fabrikalar ve dev marketler de cabası…

           Bu örneklerle sözü soruma getirdim; “ Bugün, 10 yıl önceki Kırkpınar’da harcanan elektrik enerjisinin 10 katından fazlası tüketiliyor!..Peki, Kırkpınar’ın elektrik enerjisini 10 katına çıkaracak yatırım yapıldı mı?” diye soracağım…

         17 Ağustos 1999 gününün Kırkpınar’ı, Yanık’ı, Mahmudiyesi asla aklımdan çıkmaz! Ben biraz hatırlatayım; siz elektrik hesabını biraz didikleyin:

           TEM Sapanca Girişi’nin tam karşısı, Orman’ın odun stok alanıydı. Hemen batısı Mahmudiye Köyü Mezarlığı…Mahmudiye’yi ve Sapanca’yı bugünlere getiren çok muhterem nice ecdada orada yatar…Oradan geçen İzmit Caddesi  mezarlığı ortadan ikiye bölmüştür…

            O Mezarlık ile TEM arasında, eyyy Mahmudiyeli Yaşlılar, sizin futbol oynadığınız sahanız yok muydu? Rahmetli Polis Kemal’in düzenlediği Yaz Futbol Turnuvalarını ben bile unutmadım…

            Malum inşaat, Mahmudiye Mezarlığı duvarlarını yıkıp geçmiş. Rahmetli Polis Kemal’in yattığı yerler orada. Fatiha okuyup, Kemal Abi’yi hayırla andım…

            Bütük köyler gibi, Mahmudiye Köyü de susmuş galiba? Kendileri orada kimbilir ne maçlar, ne maceralar yaşadılar. Peki, çocuklarının oynayacakları yer var mı? Kendileri oyunların eşsiz zevklerini yaşamışlar, peki çocukları?

           Yüzyılın Depremi’nde Mahmudiye’ye ait, TEM gişelerinin tam karşısındaki O arazide, Berna Yılmaz Hastanesi ve koskoca bir Çadırkent kurulmuştu…

           Allah hepimizi öyle bir felaketten ve böylesi bir gidişten korusun!..

 

             17 AĞUSTOS 1999; 17 YIL GEÇTİ, DEPREM KRİZ MERKEZİNİZ NERDE ?

            Bugün, “ Tabutluklar!” sözünü 17 Ağustos Depremi’nin acıları sonrasında, bir  isyan gibi tarihe kazıyanlar bile artık O sözü dillerine almaz, alamazlar!..

           Havanda su bırakmayanlar, “ Sakarya’nın Deprem Kenti olduğunu biliyoruz! Tüm hazırlıklarımızı da bu bilinçle yapıyoruz!” diye ahkam kesenler, acaba Sakarya Deprem Kriz Merkezi nerede biliyorlar mı?

            Sahi, Sakarya ( Deprem ) Kriz Merkezi var mı? Nerede, bilen var mı?

           Adapazarı halkını Allah korusun; şu anda çadır kurulacak, başını sokacak bir boş alan, yakın bir tarla da kalmadı…Üstelik, 17 Ağustos günü sabahı Atatürk Bulvarı’na bile çadır kuran, O şehrin nüfusu bugün ikiye katlandı.

           DSP, MHP, ANAP KOALİSYON Hükümeti, bir ay içinde çadır ve konteynerlerle bir dolu Deprem Kentleri kurmuştu. Aç ve açıkta kimse kalmamıştı…O Felakette başımızı soktuğumuz O araziler de, son 12-13 yılda, yendi bitti kül oldu : -(

         

           Çocuklarımızın geleceğinin doğru ve çağdaş kurulması için, şehri deli gibi gündeme getiriyorum. Rüzgara karşı n’aptığımı da biliyorum; kimileri az sonra kendi pisliklerini bana üfürürse hiç şaşırmam! Hani, bu hiç umurum da değil!..

           17 Ağustos sabahı, dördüncü kattan İzmit Caddesi asfaltına inen, evimden çıkıp tüm şehri gezdim…4 metreden yüksek dükkanlar üzerine yapılmış; 4-5-6 katlı bir dolu binanın zemin kolonlarından fırlamış çok inşaat demiri gördüm.

            Harabe halindeki O çekme katlı dükkanlar, kısa zaman sonra, sıvandı, boyandı. Hala dimdik ayaktalar… Yahu, O kolon demirleri akordeon gibi olmuş, kırılmış, fırlamıştı..

          Bugün oralarda her gün karınca sürüsü gibi insan kaynıyor. Çoğu az zaman sonra satılıp elden çıkarıldı. Şehirde çok kimse yaşadığı sokak ve mekanların ne tehlikelerle dolu olduğunu bilmiyor. Var, denilen envanterler de güvenilmez!

            En çok zoruma giden ve hala da hazmedemediğim o kadar çok günah var ki!!! Şehrin ortasındaki, O depremi yaşamış 5-6 katlı binalarda oturan mal sahipleri kendileri güvenli yerlere taşındı…

            O 5-6 katlı binaları birileri de Öğrenci Yurtları yaptılar!.. Kimsenin gücü neden, nasıl yetmedi; O 5-6 katlı yurtlarda hala ülkenin gençleri kalıyor!..

          17 Ağustos 2015 geldi bile…Herkes, bu şehirde olası bir depremde yaşayabileceğimiz tehlikeleri eteğinden şöyle bir döküversin!..Çıkıp medyaya konuşsun!..

            Kamu ve belediyeler acaba halkı bilgilendirmek için ne gibi hazırlıklar yaptılar?.. Yalnız; Kamuda yöneticilik yaptım; hazırlanan sanal görev savmaları üç gün önceden anlarım…Ki, bu şehirde sanal o kadar çok şey var ki?..