Büyük bir ihalenin açık arttırması için şirketlerin üst düzey yetkilileri toplantıya katılmıştı. İhale açık oturum şeklinde yapılıyordu. Şirketler ihale için belirledikleri fiyatları söylüyorlardı. İhale o kadar büyüktü ki bunu kazanacak şirket gelecekteki on yılını garanti altına alacak ve büyük bir prestij sahibi olacaktı.

İhale öncesinde verilen ikramlar katılımcılar tarafından yeniliyor ve içiliyordu. İhalenin son dakikalarına doğru şirket yöneticilerinden biri fenalaştı. Masadakiler fenalaşan kişinin yanına doğru gittiler. Sonraki dakikalarda ihale yöneticisi ve diğer şirketlerin yöneticileri birer birer fenalaşmaya başladı. Birkaç tane ambulans çağrıldı. Ambulanslar gelene kadar birkaç yönetici bulunduğu yerde öldü. Birkaç tanesi de hastaneye giderken hayatlarını kaybettiler. Tam bir panik havası hâkimdi. Olay yerine gelen polisler başta toplantının yapıldığı oda olmak üzere tüm binayı karantina altına aldı. Binada bulunan insanları dışarı çıkardılar ve olası hava yoluyla gerçekleşecek zehirlenmenin önüne geçtiler. Olay yeri inceleme ekipleri hava yoluyla ilgili bir sorunun olmadığını belirttikten sonra polis ve savcılar olayın yaşandığı odayı incelediler. Durumla ilgili bilgi aldılar. İlk belirlemelere göre ikramlarda bir sorun olduğu tespit edildi. Ancak detaylı ve kesin bilgi için olay yeri polislerinin raporu beklenecekti.

Toplantıda bulunanlardan sadece bir kişi hayatta kalmıştı. O da hastanede konuşamayacak durumdaydı. Polisler onun başında tüm gün nöbet tutuyordu. Ayrıca hemşirelerden anlık bilgi alıyor, uyanması halinde sorgulamak istiyorlardı. Bu sırada polis örgütleri, bu ihalenin uzantılarını ve şirketlerin rakiplerini detaylı olarak inceleme altına almıştı.

Gün sonuna doğru olay yeri inceleme raporu açıklandı. Verilen ikramların içerisinde zehir olduğu tespit edildi. Polis zehrin nereden alındığını araştırmaya başladı. Fakat pek bir sonuç elde edilemedi çünkü kullanılan zehir el yapımı olup özel bitkilerden el yapımı olarak hazırlanmıştı. Mutfak personeli tekrar sorguya alındı.

Soruşturmanın üstünden üç gün geçmişti ve henüz polisin elinde somut herhangi bir delil yoktu. Sadece teoriler vardı ama onlar da yeterli değildi. Tamamıyla çıkmaz bir sokağa girmişlerdi. Bu insanları kim öldürmüştü? O zehri kim ve nasıl hazırlamıştı? En önemli bilinmeyen soru ise zehri ikramlara kim dökmüştü ve nasıl dökmüştü?

Günler günleri kovalarken basın artık polisi sıkıştırmaya ve iyice olayın üstüne gitmeye başlamıştı. Herkes bu olayın nasıl olduğunu ve failinin kim olduğunu merak ediyordu. Polisler çaresizce delilleri tekrar elden geçiriyor fakat bir netice alamıyordu.

Sabaha karşı soruşturmayı yürüten polis müdürünün telefonu çaldı. Telefonu açtı ve hızlıca yataktan kalkıp, kendini arabaya attı. Çünkü olay yerindeki tek tanık uyanıp, kendine gelmişti. Polis müdürü, hastane odasına girdi ve tanığa önce geçmiş olsun dedi sonrasında sorularını soracakken, tanık söze girdi. ‘’Hepsini ben zehirledim.’’ dedi. Polis şaşırdı. ‘’Nasıl?’’ diye bile soramadan tanık sözüne devam etti: ‘’ İhaleye giren şirket yöneticilerinin hepsini tanırdım ve hepsiyle de iyi ilişkilerim vardı. Aslında ben öyle sanıyordum. Ama işin gerçeğini öğrenince öyle olmadığını anladım. Yöneticilerden bir tanesi benim karımla beraberdi. Yöneticilerden bir diğeri ise patronumdu ve zam taleplerimi hep reddediyordu. Sonradan öğrendim ki bana vermediği paralarla kendi zenginliğine zenginlik katıyordu. Diğerleri için de şunu söyleyebilirim, bu ihaleyi alacak şirket sektörde geleceğini garanti altına alacaktı. Benim çalıştığım şirketin ihaleyi alma şansı bile yoktu. Hepimiz işsiz kalacaktık. Aslında böyle planlamamıştım olayı, odada bir anda yalnız kalınca bütün zehri ikramların üstüne boşalttım. O ikramlardan kendim de bilerek yedim. İçinde bulunduğum duruma dayanamıyordum artık. Ama olmadı.’’