Benim için on kuruş çalanda, on trilyon lire çalanda aynıdır. İkisi de hırsız! Az çalan daha az masum falan diyemeyiz. Eğer işin içinde, ‘Çalma’ eylemi varsa buna ‘Hırsız’ kelimesinden başka bir isim koyamayız…

                                              **

Bir süre önce Manisa’dan(!) bir mektup aldım. Manisalı okurumun ‘Hırsız’ başlıklı mektubunu gelin birlikte okuyalım!!!  ‘..Tam iki yıldır birisi gözüme takılıyor. Hırsız. Kimilerine göre ‘küçük’ ama bana göre ‘Hırsız’ Belediye otobüsüne para vermemek için iki yıldır hep yalan söyleyerek, her gün üç-beş lira çalan bir hırsızdan söz ediyorum..’

                                              **

‘..Adam sözde esnaf. Mahallesine veya semtine giden belediye otobüsü, işyerinin hemen yanındaki duraktan kalkıyor. Akşam belli saatte işyerini kapatıp, muhtemelen lisede öğrenci olan ve akşam saatlerinde kendisine yardım eden çocuğuyla işte o belediye otobüsüne biniyor. Ve tam iki yıldır elindeki otobüs kartında yeterli bakiye yok..’

                                              **

‘..İşyerinden mahallesine gittiği o otobüs, aynı zamanda benim de bindiğim otobüs. Haftanın her akşamı görmüyorum ama en azından haftada dört-beş akşam karşılaşıyorum. O beni tanımaz. Ama ben artık, ayakkabısının numarasına kadar tanıyorum..’

                                              **

‘..Hemen hemen her seferinde bir iki kişinin arasından elindeki bakiye olmayan kartı cihaza uzatır, cihazın, ‘Kartınızda yeterli bakiye yoktur’ metalik sesini hiç üzerine alınmaz. Kartı tekrar cebine koyar ve hiçbir şey olmamış gibi koltuğuna oturup yolculuğa başlar. Sadece kendisi değil. Liseye giden çocuğunun kartı da sürekli olarak bakiyesizdir..’

                                               **

‘..Bu hırsızı bütün şoförler biliyor. Ama ‘uğraşmamak’ için hiç biri bir kere bile uyarmıyor veya uyaramıyor. Birkaç akşam önce yine durakta otobüsü bekliyoruz. Baktım kalabalığın içinde yine bu hırsız! Birkaç adım ileride de on sekiz yaşlarındaki çocuğu. Neyse otobüs geldi. Millettin arasından kartını okutmak için cihaza doğru hızlı adımlar attı. Derken, tabi ben ne olacağını biliyorum. Cihaz yine bunun kartı için, ‘Kartınızda yeterli bakiye yoktur’ diyecek. Ama demedi!..’

                                              **

‘..Demedi çünkü, bu kez kalabalıktan yararlanarak kartını cihaza doğru uzatmadı bile. Kalabalığın kenarından yürüyerek, otobüsün arka sırasına doğru geldi. Hemen arkasında da, artık babasını bu konuda net tanımış olan oğlu..’

                                          **

‘..Birkaç dakika sonra geldi benim yanıma oturdu. Oğlu da bir öndeki koltuğun yan tarafına. Sonra da yüksek sesle başladı söylenmeye, ‘Tam kartımı okutacaktım, ama o kadar kalabalıktı ki, okutamadım. Biraz sonra inerken okuturum artık kartımı. Ne yapayım? Ha oğlum, sen de ver kartını, inerken ikisini de okutalım. Yazık, başkasının hakkı üzerimize geçmesin..’

                                          **  

‘..Bu kişinin mahallesine veya semtine gelince ne mi oldu? Anlatayım; Otobüsün stop butonuna bastı. Otobüs durdu. Oğluyla birlikte hiçbir şey olmamış gibi otobüsten indi gitti..’      

                                       **

Bu adam hırsız. On kuruşta çalsa, on trilyon lira da çalsa hırsız. Tam iki yıldır boş kartıyla belediyeyi dolandıran bu adam için hırsız olamaz diyebilir miyiz?

                                     **

Bu arada yazıyı okuyanların, ‘Ferruh Bey, Ferruh Bey, bırakın böyle küçük hırsızları. Gidin büyük hırsızlarla uğraşın’ içerikli sitemlerini de duyar gibi oluyorum. Vallahi kusura bakmayın. Bu işin küçüğü büyüğü yok. Anlattığım kişi, başkasının hakkını çalan tam bir hırsız. Bir gün belki bu köşede fotoğrafını bile yayınlayabilirim