Sevgili okurlar,
Türkiye’de, bu “kader” anlayışı ön planda tutulduğu takdirde,ne kazaların ardı arkası kesilir, ne ölümlere en asgariye indirilir?
Üzülerek söylüyorum ama, durumun özet bu!
Bakınız, Bartın Amasra’daki o, “grizu patlamasında” hayatlarını kaybedenlerin acısı dinmeden, “bir başka elim ölümlü kaza haberi Kapadokya’dan” geldi..
Öyle ya, “kaderin bir tecellisi olarak ölüm”, turistleri bir balon gezisinde buldu!
Üzülmemek elde değil?
Şimdi bu kazanın “kader çizgisini” arayıp bulmak, kime düşer?

KAZA KIRIM RAPORU GEREKMEZ Mİ?
Elbette, yöre Cumhuriyet savcıları, gerekli tahkikatı ve incelemeyi yapacaklar..
Sonuçta, “iki kişinin hayatını kaybetmesi” var, ortada!
Şimdi Cumhuriyet savcıları, “kaderi mi araştıracak, olayda bir kasıt, bir ihmal olup olmadığına, hava şartlarının olumsuzluğuna, beceriksizliğe, paniğe mi..” bakarak raporunu yazacak?
Ülkemize gelen her turist, “Türkiye Cumhuriyeti korumasında ve güvencesinde” değil midir?
Öyleyse, bu elim kazada, üstelik para vererek ölümle sonuçlanan gezi sonrası, ailelere ve bu turistlerin ülkelerindeki resmi erkana ne tür bilgi verilecek?
“Kader bu ya, yapacak bir şeyimiz yok” diyerek, işin içinden çıkacak mıyız?

TEVEKKÜL İÇİNDE ACIYI PAYLAŞANLAR?
Toplumumuz da, ölümlü vakalarda taziye için gelenlerin, bir tevekkül edası ile acıyı paylaşmak adına dile getirdikleri, “Allah taksiratlarını af etsin, ömürleri buraya kadarmış” türünden tesellileri, elin oğlu kabul eder mi?
Ya da, toprağın metrelerce altında, hayatlarını kaybedenler için, bu ifadeleri kullanarak, işin içinden çıkabilirmiyiz?
Bir taziye de söylenecek bu sözleri, elim bir grizu patlaması,elim bir kaza, bir deprem, bir sel, bir afet için kullanabilirmiyiz?
Peki, bilimsel verileri nereye koyacağız?

Tedbir,dikkat,ihtimam nereye konacak?
Her işin “fıtratında ölüm var” diyerek, günü kurtamya mı bakacağız?

YÜREK YARAMIZDIR O BÜYÜK DEPREM!
1999 Yılında yaşanan o büyük depremin faturasını “kadere kesenler” şimdi çıkıp, kendi sorumluluklarını nasıl da örtbas ediyorlar?
Ülkemiz, “bir deprem kuşağında” yer almıyor mu?
Alıyor!
O zaman, “depreme karşı tedbirleri” ihmal edebilirmiyiz?
Asla!
Yani, “yapılan binaları, fabrikaları, yolları, köprüleri, tünelleri, deprem gerçeğine göre yapmalı mıyız”, yoksa “kadere” göre mi, bir türkü tutturup, işimize bakmalıyız?
Bizleri büyük acılara, ölümlere sevk eden deprem gerçeği Japonya’da neden bu “kader tuzağına” takılmıyor?
İnsanımızın,”dini duygularını sömürmek alışkanlığından” ne zaman vazgeçeceğiz?
Onlara, “ne zaman gerçekleri” söyleyeceğiz?
Yürek yaramızdır, o büyük deprem!
İşte, yaşadığımız o büyük depreme rağmen, hala verimli tarım arazilerine binaları inşa etmek ne demek?
Siz sanıyorsunuz ki, bu binalar yıkılmaz, devrilmez?
Bu alanlara bina yapılmaz demiyorum?
Ama bu tür, oynak, yumuşak zeminlere binaların nasıl yapılacağını, inşaat mühendisleri bilmiyor mu?
Bilimsel gerçekleri, kulak arkası mı edelim?

YOLLARDA ÖLÜM KOL GEZİYOR?
O büyük depremde, “binaları yıkılmayan, ama kibrit kutusu yan yatan, devrilen, ters-yüz olan binalardaki mobilyaların altında can verenleri” unutmayınız?
Haydi afetleri geçtik!
Ülkemizde her yıl, trafik kazalarında hayatlarını kaybedenlere ne demeli?
Yollarda, “ölüm kusan narsist, bencillerin yarattığı ölümlü kazalar gibi, ihmalden kaynaklanan, kuralları hiçe sayanların sebep olduğu kazalara”, ne dersiniz?
Şurada insan, Sapanca’ya gidip-gelmekte korkuyor?
Hatalı sollamalar, hız sınırı aşanların yarattığı kaosta, inanın insan bir daha direksiyon başına geçmeye korkuyor!?..
Bile, bile üstüne, üstüne gelen sözde şoförlerin, yolları sahiplenmelerine, ne demeli?
“Yolları, ölüm yollarına çevirenlere kim, kimler dur” diyecek?
Bu yolları da mı, “kadere” havale edelim?

SİYASETE DAİR?
Son olarak, siyasilere de bir çift sözüm var!
Gerçi, AK Parti, MHP ortaklığı ile “sansür yasası “ yürürlükte ya, bizi yazmaktan, görüş ve düşüncelerimizi paylaşmaktan alı mı koyacaklar?
İşte MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, kendi görüş ve düşüncelerini söylüyorsa, bizlerde bu sözleri eleştirmeyeceğiz mi?
Yani CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, ABD’ye gitmesi, bir izni mi gerektiriyor?
Sayın Devlet Bahçeli’den izin mi alınması lazım idi?
Yani, “ Küba’ya, Tayland’a, diğer ülkelere gidenleri de mi” sorgulayacağız?

SUS-PUS MU OLUNACAK?
Öte yandan, Amasra-Bartın faciasının Sayıştay Denetim Raporları’ndan öngürüldüğünü söyleyenlere de veryansın etmek,ne demek?
Görmezden mi gelinecek, sus-pus mu olunacak?
Haydi Sayıştay raporlarını geçtik, patlamada hayatlarını kaybedenlerin söylediklerini nereye koyacağız?
Bir başka hususta “Amasra konuşulurken, Soma’yı” konuşmayalım mı?
Hala hukuk,adalet arayışlarında olanları da susturalım öyle mi?
Ya,gerçekleri haytıranları?
Bu ülkede, “kimse provokasyonlara” heves etmez!?
Ölümlü kazaların, “provokasyonu mu” olur?
İnsanımızın aradığı şey, “bu olayların adil, açık, net incelenmesi, sorgulanması ve varsa sorumluların” yasalar çerçevesinde yargılanmasıdır!
İnsanımız, başka ne istiyor ki?

SİYASİLERİN İŞİNE GELMİYOR?
Ancak, “insanımız olaylar karşısındaki tavırlara, uygulamalara, soruşturmalara, mahkeme kararlarına bakar, fikrini dili döndüğünce söylemeye özen” gösterir!
“Siyasetin işine gelmiyor” diye, “gerçekler de mi “dillendirmesinler?
“Gazeteleri kapatalım, radyoların sesini kısalım, televizyonlardan açık oturumları kaldıralım, ne güzel olur”, öyle mi?
“Bu ayarsızların zillet içinde olduğu” ne demektir?
Siyasetten, siyasilerimizden, “milletimizi hoşnut edecek, birlik ve beraberliğini pekiştirecek, itidala davet edecek açıklamalar” bekliyoruz..
Yetti bu kutuplaştırıcı, ötekileştirici siyasetiniz!
Türkiye ve Türk insanı bunu hak etmiyor!
Yusuf Cinal yazıyor, 19 Ekim 2022 Brüksel