Başlığa bakınca merak eden olacak mı bilmiyorum. Yazının başlığı aynı zamanda not edilmemiş bir ankettir. Çok zor kazanılan, insanı insan yapan erdemlerden biridir okur olmak, okuyan olmak. Okurken gezer, bilmediğin tanımadığın yöreleri öğrenirsin. Bilmediğin tanımadığın kültürlerle buluşursun. Yabancı olduğun lezzetlere ulaşırsın. Bilmediğin coğrafyaları yurt edinirsin. Hiç göremeyeceğin canlılar dünyasına girersin. Bambaşka renkler, giysiler, eğlenceler, ayinler, adetler görür, merasimlere tanık olursun. Hiç yaşanmaz diye düşüneceğin olaylar içinde buluverirsin kendini. Hayal bile edemezdim der, hayretler içinde kalırsın. Rol modellerin oluverir. Cehennemin dibi de oradadır, cennetin köşesi de. En iyi dostlarda vardır, sırtından vuran en kalleşler de. Yepyeni dünyalar da kurarsın, mevcudun sopası da olursun. Varsılın da yoksulun da kalmadığı bir düzende bulursun, bire on, bire yüz fazlasıyla yaşatanı da. Acıyla, öfkeyle kıvrananı da görürsün, bal kaymak içinde yüzeni de. Velhasıl okumak yepyeni bir “ben” yaratır.

“Silah icat oldu mertlik bozuldu” saptamasını bugün yazılı basın yayın organları içinde “televizyon icat oldu okuma bitti” şeklinde ifade edebiliriz. Teknolojik gelişmeler baş döndürücü hızla ilerliyor. TV ardından internet, akıllı telefon derken hayatın bildiğimiz akışı değişiverdi. Sanki günler kısaldı, her şey için zaman daraldı. Bilgiye ulaşma, bilgiyi kullanma ve bilgiden yararlanma kolaylaşırken üretmediğin bilgiyle ahkâm kesme ukalalığıyla fikir emeği değersizleşti ve sömürüye açık hale geldi. Diğer yandan da bilgiyi kamusallıktan çıkararak özelleştirme ve ticarileştirme arzularına fırsat yaratılmış oldu. İnsan teknik ve fikri yenilikler üretmesin diye düşünülmesi olası olmadığı gibi okumaktan da vazgeçilsin denemeyeceği açık. Ancak bir gelişmenin başka bir olumluluğu yok etmesine izin verilmemeli. Çağın hızına ayak uydururken ruhsal, zihinsel, kimlik ve kişilik değerlerimize zenginlik katacak “okur” yanımızı da güçlendirici önlemleri alabilmeliyiz. Bu gidişle işe gidiş gelişlerde metroda, trende, uzun yolculuklarda kitap okuyanları özleyeceğiz.

Türkiye Cumhuriyetine giden yolda Öğretmen Okulları ve devrimin ardından özellikle okuma yazma seferberliğiyle başlayan ve Köy Enstitüleriyle süren aydınlanma sürecinin en pozitif adımı klasikler başta olmak üzere okuma tutkunluğu yaratacak çabalardı. Bir ülkede basılan kitap, dergi sayısı ve gazete tirajlarıyla gelişmişlik düzeyi belirlenmektedir. Ülkemizde basılı yayınlara ilişkin istatistik veriler oldukça ilginç. TÜİK verilerine göre; kitap okumaya günde sadece 1 dakika ayırıyoruz. Kitap okuma insanımızın ihtiyaç listesinde 235. sırada geliyor. Kitap okuma oranı binde bir. Kişi başına düşen kitap harcaması 25 cent. Kitap okuyanların %65’i aşk, %24’ü siyasi, %13’ü düşünce, %/7’si kişisel gelişim kitapları okuyor. UNESCO verilerinde ise çocuklara kitap hediye etme konusunda 180 ülke arasında Türkiye 140. sırada. Bu veriler karşısında ne yapmalıyız sorgulanmalıdır. İlk akla gelen “en doğru hediye kitaptır” düşüncesini yaygınlaştırmak olmalıdır.

Dünya genelinde ise nüfusun üçte ikisi bir cep telefonu sahibi, yarıdan fazlası akıllı telefon, beşte biri internet üzerinden alışveriş yapmış. Sosyal medya kullanıcıları %17 artmış durumda. Bu durum yeni okur davranışları ortaya çıkarıyor. Haberi ve içeriği anlık olarak dijitalden takip eden okurlar, okuma ihtiyaçlarını edebiyattan ve fikir gazetelerinden karşılama eğilimini sürdürüyor. Kitap satışlarında düşüş değil artış söz konusu. Öyleyse telaşlanmaya gerek yok diyebiliriz. Ancak internetin kısıtlandığı, dijital verilerin izlendiği, kitap ve dergiler üzerindeki vergilerin yüksek olduğu bir ortamda zar zor edinilen bilgilerin eyleme dönüşmesi olanaklı değildir. Demokrasi ve özgürlükler özgür olmadıkça okuyucu, okur ve fikir insanları düşünsel ve fikri zenginlik yaratamaz.

Özgür insan gerçektir.