Lokantaya oturdunuz, yediniz, içtiniz hesap geldi. Baktınız hesap kabarık, tahminlerinizin epey üzerinde, haliyle itiraz edip ayrıntılı hesap istediniz. Az sonra ayrıntılı fatura önünüze kondu.

Şöyle ki çorba 7 Tl, et kavurma 25 Tl, pilav 10 Tl, tatlı 10 Tl, kayıp kaçak bedeli 20 Tl, dağıtım 15 Tl,  fatura yazma/okuma 3 Tl, yatırım bedeli 15 Tl, toplam; 105 Türk lirası…

Soruyorsunuz, yiyip içtiklerim 52 Tl peki kalan 53 Tl neyin nesi?

Müesses müdürü cevap veriyor; Orada yazıyor, okusanıza beyefendi.

Tamam, okudum da pek anlamadım diyorsunuz, bu kayıp kaçak bedeli ne?

Efendim diyorlar, bir müşteri hesabı ödemeden kaçtı da, onu da size kilitledik, malum kayıp kaçak bedeli diye bir şey var!

Ve sonrasında aranızda şöyle bir diyalog geçiyor;

İlginç! Peki, bu okuma/yazma bedeli ne oluyor?

O da şöyle oluyor beyefendi, malum elemanımız yiyip içip tükettikleriniz karşılığında bu faturayı hazırladı ya, onun ücreti, neticede adisyonu bedava yazacak değiliz?

Allah Allah! Bu dağıtım bedeli ne peki?

Beyefendi, self servis yapmıyoruz neticede, yemekler masanıza kadar geldi ya, dolayısıyla oda garsoniye yani dağıtım bedeli.

Peki şu yatırım bedeli ne?

Efendim müessesemiz size daha iyi hizmet versin diye biraz yatırım yapalım, dükkanı genişletelim arzusundayız da, o bakımdan…

Şimdi, okuyor ve gülüyorsunuz değil mi?

Hatta bu hesabı ödeyecek enayi var mı diyorsunuz değil mi?

Var…

Hatta bu enayi siz oluyorsunuz.

Ve boşuna gülmeyin, çünkü anlattığım bizzat sizin hikayeniz…

Alın elinize bir elektrik faturası, kim enayi kim akıllı görün, sonra güler misiniz ağlar mısınız bilemem…

CUMA HUTBESİ

İslam beş ilke üzerine kurulmuştur. Apaçık Kur’an ayetleriyle sabittir ki; ilk şart adalettir.
İkincisi emanettir. Üçüncüsü ehliyet, dördüncüsü maslahat, beşincisi ise meşverettir.
Ne oldu? Şaşırdınız mı?
Yoksa siz namaz, oruç, hac gibi ritüellerden mi bahsedeceğimi sanmıştınız? Hayır, hayır!
Onlar İslam’ın şartı değildir.
Adalet olmadan İslam olur mu? Emanete sadakat olmadan İslam olur mu? İşi ehline vermeden yani ehliyet olmadan İslam olur mu?
Bir şahsın yahut bir grubun değil halkın yararını esas almadan yani maslahat olmadan İslam olur mu?
Danışma, fikir alışverişi, düşünce özgürlüğü ve şurayı ikame etmeden yani meşveret olmadan İslam olur mu?
Dediler ki bunlar olmadan da İslam olur.
Yeter ki namaz kıl ama Muaviye’nin, Yezid’in adaletsizliğine itiraz etme!
Yeter ki oruç tut ama açın, yoksulun halini sorma! Devlet erkanının lüks ve şatafat içinde yaşamasını dert etme!
Yeter ki hacca git ve Kabe’yi tavaf et ama farklı düşünüyor, farklı inanıyor diye zalim iktidarlar tarafından hapse atılıp şehit edilen İmamı Azam Ebu Hanife’leri, çöle sürgün edilip ölüme terkedilen Ebu Zer Gıfari’leri, kılıçla boynu kesilen Hucr bin Adiyy’leri sakın gündeme getirip de fitne çıkarma!
Evet; böyle dediler.
Allah’tan başkasına kul olmamayı ve gerekirse zalim sultana karşı kıyam etmeyi öğreten mukaddes namaz ibadetini yozlaştırıp onu neredeyse iktidar sahiplerine itaat etme ritüeline dönüştürdüler.
Aynı tahribatı oruçta, hacda da gerçekleştirdiler.
Allah, ihtiyaçtan fazla olanı yoksullara verin dediği halde zekatı kırkta bire indirdiler.
İnfakı unutturdular.
Saraylar yaptılar. Servetlerine servet kattılar. Ezdiler, sömürdüler, yoksulun ve geniş halk yığınlarının iliğini emdiler. Kendileri sözde dünya nimetlerinden alabildiğince yararlandılar da yoksul müminler içinse sadece öbür dünyada cennet hayalini bıraktılar.

Hesap vermediler. Hesabı ahirete havale ettiler.
Sonuçta Muhammedî İslam’ı yerle yeksan edip yeni bir din ürettiler. Ürettikleri din, aslında İslam öncesi şirk dininin İslam maskesi giydirilmiş halinden ibaretti.
Bundandır ki Hz. Hüseyin, Yezit halife ilan edildiğinde şöyle demişti:
“Ümmete Yezit gibi biri halife oluyor ve ümmet de buna razı oluyorsa o halde İslam’la vedalaşılmış demektir.”
Peki bizler bugün ne durumdayız?

Cemil Kılıç/İlahiyatçı

CUMANIZ MUBAREK OLSUN