Sevgili okurlar,
Biliyorum gündem gerçekten dolu..Hangi konuyu öne çıkarıp, irdeleyeceğimizi bile şaşırdık..İnanın göz açıp, kapayıncaya kadar, neler oluyor, neler? Şairin dediği gibi “ zaman bir üflemelik” geçip gidiyor..Sonra arkada kalanları unutuyoruz..Eee boşuna dememişler ya,”
hafıza-i beşer nisyan ile maluldür  ”diye..Anlamı, insan hafızası unutkanlık hafızasıdır! Elbette unutmayanlarda var..
Mesela, şu “gezi “ olaylarının ardından, geçen zaman içinde olup bitenlere, hepimiz şahit olmadık mı?
Masumane başlayan iktidara karşı tepkiler..Bir kıvılcım ile büyümedi mi? Sıradan bir çevreci örgütlenme ,iktidar karşıtı bir eyleme doğru, boyut kazanmadı mı?
Polis baskısı, çadırların yakılması gibi kışkırtma ve suiistimallerin yanında, masum gösteri anlayışı içinde olanların arasına, sızmalar olmadı mı?
Elbette oldu!
Ama görülüyor ki, iktidar hala “gezi sendromunu” atlatmış değil!..
Hala olayların sorumluları aranıyor, ilişkili olanlar bulunuyor, zindana atılıyor ve bir yargılama süreci devam ediyor..
Vay efendim, “ Gezi direnişini destekledin, su, ekmek verdin, sandviç gönderdin, polis baskısından cop ve gazından kaçanları sakladın, korudun, hükümetin manevi şahsiyetine zarar verdin, iktidarı hedef aldın..” türünden, iktidar mazeretlerini gazetelerden okuyoruz..
Elbette bu olaylar sırasında kamu mallarına zarar verenler, halkı kin ve nefret suçu bağlamında kışkırtanlar, terör örgütü bağlantılılar bulunup, yargı önüne çıkartılmalıdır..
Burada bir sorun yok!
Ama sırf “gezi olayları iktidara karşı yapıldı” denilerek, hesap sormaya kalkmak, hasma ne bir tutum içinde olmak, öç alma anlayışı ile hareket etmek, siyasi iktidarlara yakışmaz..Bu durumun demokrasilerde de yeri yoktur!..
Bakınız, Fransa’da gerçekleştirilen ve başta Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u ve kabinesini hedefe koyan “sarı yelekliler” hareketi karşısında alınan tutuma!
“Bu olaylardan dersimizi aldık” diyerek, başta sendikalar, siyasi partiler ve sivil örgütlerle bir araya gelen Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve ekibi, ”sarı yelekliler” tarafından dillendirilen konuları görüştü ve bu konularda geri adım atmaya karar vererek, bizzat Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ağzından,” hata yaptık, yanlış yaptık” açıklaması ile yüreklere su serpti..
Bu kadar mı?
Elbette hayır!
Halkın talepleri, tek, tek incelendi ve bu haklı talepler karşısında hükümet bir dizi geri adım attı ve iyileştirme söz verdi..
Şimdi bu haklı taleplere kulak vermek, bunları dikkate almak, bu istekler karşısında gerekeni yapmak, ayıp bir şey mi?
Hayır tabii!
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, tarihi konuşmasında,” Sözlerimi geri alıyorum..İnsanları üzdüm, kırdım” diyerek, gönülleri almaya çalışması, ekonomik ve sosyal tedbirler alacağını açıklaması fevkalade önemliydi..
Kısacası, Türkiye’de insanların, bu tip yatıştırıcı, uzlaştırıcı, ikna edici açıklamalar beklemesi de hakları değil mi?
“ Biz seçildik, biz biliriz, her şeyi yaparız” anlayışı ile hareket etmek, devletin zenginliklerini, eşe, dosta peşkeş çekmek, ülkenin fabrikalarını satmak, elden çıkartmak, kamu ihalelerinde şeffaf olmamak, denetimsizlik, adam kayırma, partililere büyük imtiyazlar verilmesi, kamu bankalarının içini boşaltılması, dış politikada büyük yanlışların yapılması ve terör konusunda verilen sözlerin bir türlü yerine getirilememesi, Ege adaları konusunda Yunanistan’a tavizkar davranılması, Suriye, Irak sınırlarındaki bitmek bilmeyen ihlaller, göç dalgası ve içte bozulan sosyal dengeyi iyileştirecek adımların atılmaması, ne ile izah edilecek?
Milleti baskıya almak, korku ile sindirmek, iktidarın, iktidarını sürdürme anlayışı içinde olması elbette kabul edilemez!..
Türkiye, yeni bir yerel seçim arifesinde bulunuyor..Yine suçlamaları, karalamaları, korkutmaları içeren açıklamalara tanıklık ediyoruz!..
Devletin gücünü, imkanlarını arkasına alan ve seçme seçilme, eşit hak ve hukukunu önemsemeyen seçimlere tanıklık etmedik mi?
Bu yerel seçimler öncesi de iktidar aba altından sopa göstermeye başladı..
“Biz seçilmezsek, bize oy verilmezse, iç savaş çıkar” türünden açıklamalar, insanın içini burkuyor, geleceğini karartıyor..
Türkiye gibi bir ülkede, muhalefet partileri, bu korku ve sindirme ortamında aday bile bulamama sıkıntısı yaşıyor!..
Ülke, hala “dolar-euro” girdabından çıkmamışken, ülkede, büyük bir ekonomik ,sosyal buhran yaşanırken, işsizlik tavan yapmışken, devletinden umudunu kesmeyenlerin sesi olacak, siyasi iktidarlara ihtiyaç olduğunu unutmayalım..
Bu nedenle artık, insanlar, gruplar, kümeler, arkalarında güçlü bir devlet olsun istiyor..
O devlet ki, imkânları talan edilmiş, yağmalanmış, zenginlikleri, ona buna peşkeş çekilmiş, sosyal ve ekonomik hayata, can suyu verecek konumdan çekilmiş olsun istemiyor.
Fransa’daki “sarı yeleklilerin” talepleri arasında, özelleştirilen birçok kurum ve kuruluşun tekrar kamulaştırılması isteniyor..
Siyasiler, halkın desteklerini bekliyorlarsa ve halkın desteğini bir şekilde almışlarsa, halkın sesine sırt dönmemeli ve halkın sesine kulak vermelidirler..
Zira halk,” devletin imkan ve kabiliyetlerini, sistemi, düzeni yönetsinler” diye siyasilere vekalet veriyor..Bu vekaleti, en iyi şekilde kullanmak, halkına hizmet etmek ve yapılması gereken tüm rutin işlerin, eşit, adil ve hukuk çerçevesinde olduğu kadar, kamu vicdanı önünde, tarafsız bir şekilde yapılması, her ülkedeki mutat beklentidir..
Eğer burada bir sıkıntı varsa, işte o zaman Fransa’daki gibi insanlar birikmiş tepkilerini sokağa dökebilirler..
Bu açıdan Fransa’daki “sarı yelekliler” olayından ders almak, geleceğe bu açıdan bakmak, her siyasi oluşumun görevi ve sorumluluğudur..
İşte Belçika’da iş başında olan Charles Michel başbakanlığındaki koalisyon hükümetinden, Flaman Milliyetçileri(N-VA) çekildiler..Gerekçelerini de açık bir şekilde ortaya koydular..Başbakan Charles Michel’in, göçmenler konusunda hazırlanan “Birleşmiş Milletler Göçmen Paktı”na imza koymasına karşı çıkan siyasi hareket, kendilerine oy veren kesimin desteğini ve sesini dikkate alarak bu karara vardı..
Olumlu, ya da olumsuz, demek ki, siyasi destek dikkate alınıyor..
Türkiye’de asıl olan, siyasi uzlaşma ve ekonomik tedbirlerle, ülkeyi ekonomik, sosyal kaosun, yani bilirsizliklerin içinden çıkarmak olmalıdır..
Türkiye’de sürekli gerginliğin dayatılması, korku pompalanması, iktidar yanlısı olmayanların sindirilmesi, dışlanması, devletin nimetlerinin belli bir kesim tarafından paylaşılması gelecekte büyük travmalara yol açar..Bundan şiddetle kaçınılarak, yerel seçimlere gidilmesi gerekir..
Son olarak, bu bağlamda yerel seçimlere, özellikle “atamalar” ile gidilmesi çok benimsenir oldu..Halkın, kendi adayını belirlemesine ve seçmesine imkan tanıyan anlayışlara, şiddetle ihtiyaç olduğu artık görülmelidir..
Her toplum, kendi önderini, liderini, inandığını, tarafsızlığını test ettiği insanları işbaşına getirmede özgür olmalıdır..
Türkiye, büyük bir “12 Eylül  Kenan Evren “ ve  ülkenin doğu kesiminde farklı bir deneyimi yaşadı..Hala ders alınmamış olması üzüntü vericidir..
Ne yapılıyorsa, ne yapılması gerekiyorsa, halk için, ülke için yapılmalı!..
Siyasiler gelip geçicidir..
Kimse bulunmaz değildir!..
İşte Fransa örneği açık ve çarpıcı bir örnek olarak ortadır.. Gezi olaylarını da ne kadar manipüle ettiğimiz göz ardı edilmemelidir!..
Hapishaneleri doldurmak marifet değildir..Marifet hapishaneleri azaltmak ve insanlar arasında sevgiyi, güzelliği, uzlaşmayı, paylaşmayı egemen kılmaktır..
Bu durum dinimizin de gereğidir..Dini hassasiyetlerin siyasete alet edilmesi gelecek açısından düşündürücü ve kaygı vericidir..Dini duyguların,öğretilerin siyasete alet edilmesinden şiddetle kaçınılmalıdır..
Kimsenin, “devleti” ortadan kaldırmaya, içine boşaltmaya hakkı yoktur!
Devlet, milletin bir güvencesi olarak sahip çıkılmaya değer, ortak bir ülkü, ortak bir iradenin sembolüdür..Vazgeçilmezdir..Kimse devletin yerine “çok uluslu şirketleri” koyamaz, bu anlayışı da bize dayatamaz.. Bu dayatmaların Fransa’da nereye vardığı ortadır..
Devlete sahip çıkmak, devleti ve devlet geleneğini yaşatmak, bilakis görevimiz, hedefimiz olmalıdır..