Soğuklar, fırtınalar, kar yağışları Amerika’yı, Avrupa’yı kasıp kavuruyor. Fırtına dev gibi kamyonları kâğıt gibi caddelerde uçuruyor.

Trenler devriliyor, insanlar sokaklarda sürüklenirken kameralar yakalayamıyor.

İstanbul’da ve Anadolu’da, “ Yağmur az, beklenen kar da hala yağmadı, kuraklık kapıda!” endişesi var. Yönetenler kara kara düşünmeye başlamış.

**

Şimdilik, ilk tespitlere göre; İstanbul’da Kent Değişim Dönüşümü denilerek yapılan, 40-50 katlı kule binaların İstanbul semalarını fazla ısıttığı söyleniyor.

Kar, daha gökyüzünün çok yükseklerinde iken ısınarak eriyormuş. Kuraklık tehlikesi bu yüzden olabilirmiş.

**

Sakarya, bu konuda kılı kıpırdamayan, hiç umarsız illerin içinde. Orman ve ağaç vilayeti Sakarya’da, Samanlı dağlarını taş yığını evlerle doldurduk.

Her gün aynı şeyleri yazmaktan, kendimi tekrarlamaktan ben utanıyorum. Ama toprak kayması yüzyıllardır süren yaşlı dağlarımızda ağaç bırakmadık.

Çağdaş gençler, mesleki oluşumlar, “ Küresel ısınma var, kutuplarda buzullar eriyor.

Doğalgaz Çevrim Santralları, Kömürle Çalışan Santraller, kirli sanayilerin baca gazları ile küresel ısınma hızlanıyor!” protestoları yapıyor?

**

Vahşi sermaye kuduruyor. O Sermayeye izin veren Yönetenler “ Size mi kaldı lan dünyayı kurtarmak, dağılın. Hadi okula, başımıza terörist kesildiniz!” serti yapıyor. Protestoyu sürdüren gençliğe Allah yarattı da demiyoruz.

O Vahşi Sermaye maden talanı da başlattı. Doğa, insan-şehir hayatı da önemli değil. “ O maden orada var, almalıyım; Söz konusu servetse, gerisi ……!” devri.

Muhteşem Artvin’e, Cerattepe’ye gidin. İman sahibi olanın yüreği sızlar; altın var, maden var diye, binlerce yılın Artvin’i, Artvinlisi parayla satılıyor.

**

Gençler çok şeyi görüyorlar. Biz de görüyorduk. Ama siyaset o devirde yine de bizi kucakladı. 1980 sonra, gençlik ezildi, çok yaftalandı, hedef gösterildi.

Aileler büyük yıkımlar yaşadı. Sağda da, solda da aileler; onları tehlikelerden koruma yoluna girdi. “ Yavrum, sana ne; görme, karışma, konuşma!” dendi.

Gençlik, “ Küresel Isınma kutup buzullarını eritiyor. Dünyada yaşam tehlikeye giriyor. Küresel kirlenmeye hayır!” protestosu yapınca acımasızca susturulur.

Hadi; “ İstanbul’a o kuleleri kim dikti, görmedik!” deyin. Hadi, kar yağdırın.

Pırlanta gibi eğitimli gençleri;

Şiddetle, ayrımla kaçırmayalım…

Mustafa Kemal Atatürk’ün Genç Cumhuriyeti, gençlerinin teknolojide, sosyal ve kültürel yaşamda çok çabuk ve doğru eğitilmeleri için işe eğitimle başlamış.

Çarlık Rusya’sı zamanında ve komünizmin ilk yıllarında zulümden kaçan Rus bilim insanları ve nitelikli büyük kitleler Türkiye’ye kaçmışlardı.

İspanya’da, İtalya’da, Almanya’da 1925-30’lu yıllarda faşizm yükselince de, oralardan da Türkiye’ye eğitimli-nitelikli insan göçü gelmişti.

**

Cumhuriyetin, Ankara ve İstanbul’daki köklü üniversiteleri; hukukta, tıpta, ziraatta, fende, sanat-zanaatta, modern şehircilikte dünya çapında oldular.

Savaşlarda eriyen nüfusa, borçlar altında ezilen bütçesine karşın; bir ülke ayağa kalktı. Tarıma bağlı küçük sanayi, dev adımlarla makine sanayisi oldu.

**

siyasi anlayış rüzgârı terse çevirdi. Eğitimli ve çok nitelikli çağdaş gençler; onlara fırsatlar sunan çağdaş dünya ülkelerine gidiyor.

Siyaset, laf ve hüllelerle üstünü kapatsa da; çağdaş ülke gençleri akademik hayatta bile, siyaset kucağına oturmadıkça kamuda hak ettiği yeri alamıyor.

Dünyanın en iyi üniversitelerinde akademik kariyer yapsalar da, tüm yazılı sınavları kazansalar da, bu ülkede mülakat ayrımında sınav kaybedilir.

Biat mülakatında sınavı geçemeyen, dünya çapında kariyerli gençlerimiz kendi ülkelerinde asla hak ettikleri yerlere gelemiyorlar, getirilmiyorlar.

**

Dünyanın gelişmiş çağdaş ülkeleri, pırlanta gibi Türk Gençlerine harika kapılar açıyor. Kör müyüz; çocuklarımızı elimizle yabancı ülkelere kaçırıyoruz.

Arkalarından hiç kimsenin, “ Bunlarda vatan sevgisi yok. En küçük fırsatta bakın nasıl kaçıyorlar!” deme hakkı yoktur. Siyaset bunu kendi sorgulayacak.

Kendilerini geri dönülmesi imkânsız yollara sokan siyaset sadece kendisine zarar vermez; tüm ülke halkı, hepimiz kaybederiz.