Esnafın hali iyi diyorlar ama esnafın çektiği çileden sanırım hükümetin haberi yok.

Gündem dışında her gün oyalamaca başka bir gündemi değerlendirmek zorunda kalıyoruz. Bir gün Kaz Dağları’nı, bir gün orman yangınlarını, bir gün bir başka şeyi.

Türkiye’nin gündemi bunlar değildir. Gerçek gündem, oyalamaca gündemle iktidar tarafından ötelenmek isteniyor. Asıl gündem zamlar, ekonomik problemler; ahlak ve maneviyatın çöküşüdür. Bizim asli sorunumuz ekonomidir.

İktisadi ve idari problemlerin ülkede bir kara delik oluşturduğu aşikar. Gösterişli ve plansız yatırımlar, yanlış hamleler bu Ülkenin asıl sorunudur. Esnaf kan ağlıyor.

İnsanlar öyle bir duruma gelmiş ki 4 kişilik bir ailenin siyanür ile zehirlenmeleri sonrasında başka ailelerde aynı yöntemle canlarına kıydılar. Bir ülkede vatandaş acısız ölüm arayışı içine girmişse durum vahim demektir.

Bu dünyanın acılarının gelip geçici ve bu dünyanın bir imtihan dünyası olduğunu unutmamak gerek ne yazık ki gönlü zayıf insanlar hayatın getirdiği acılar sonrasında yanlış kararlar alabilir. Buradan asla kimseye pay çıkarmamak gerek. Lakin hiçbir şeyin sonu ölüm olmamalı.

Üstü sır gibi örtülen ekonomik kriz sokakta, çarşıda, pazarda, hastanede, fırında, her yerde konuşuluyor. Özellikle esnaflarımız ne kadar güç durumda olduklarını anlatıyor, neden kepenk kapatma aşamasına geldiklerini söylüyorlar. Bazıları ise kapatma aşamasına çoktan geldiğini söylüyor. Çek ve senetlerini ödeyemeyen, işyeri kirasını ödeyemeyenler, SGK Primini ödeyemeyip sağlıktan faydalanamayanlar, çalışan çırağın haftalık ücretini ödemekte güçlük çeken esnaflarımız dahi var.

Herkes kan ağlıyor, bunu ifade edemeseler bile içten içe umutsuzluk ve karamsarlık had safhada. Birkaç mutlu azınlık dışında hiç kimse yarınından emin değil.

Bu ülke çok büyük krizler gördü, çok zor günler geçirdi; darbeler yaşadı ama hiçbir evrede bu kadar umutsuz ve mutsuz olmadı.

Bu böyle olmamalı, siyaset de görülen metal yorgunluğu toplumun bütün katmanlarını etkiliyor. Ne iktidarın ne de muhalefetin bu ülkeye verecek bir şeyi kalmadı gibi; lakin herkes sinema film seyreder gibi olup biteni izliyor.

Konuşan, yazan, düşünen insanlar ne yazık ki azaldı hele de gazeteciler yok denecek kadar az.

Peki, bu sorunların çözümü nedir? Örneğin esnaf yönünden, zira bu Ülkenin belkemiği esnaflardır. Esnaf mutsuz olursa bütün toplum mutsuz olur ve göründüğü gibi herkes mutsuz.

Şu durumda ya fakirsin ya zengin; zengin parasına para kattı daha da zenginleşti; fakir önceden ay sonunu getiremiyordu şimdi ayın ortasını göremiyor.

Birde evlerine çekilmiş burunlarını camdan bile çıkarmaya korkan, evlatlarının geleceğini düşünüp kenardaki iki kuruşu harcamayalım diyen aileler var.

Ben Sapanca’da butik bir otel işletiyorum bundan önceki yılların verileriyle bugünün verileri arasında dağlar kadar fark var; 5 yıldızlı otellerde boş oda yok lakin gelin birde diğer pencereden bakın orta sınıfa hitap eden her yer boş.

Turizm bölgesi deyip deyip duruyoruz ya..? Sakarya’daki Turizm ile alakalı kurulmuş dernek vb kurum ve kuruluşlar ne iş yapıyor merak ediyorum.

Ülkemizde 3 milyondan fazla esnafımız ve sanatkârımız kendi yağıyla kavrularak devletine yük olmadan evin geçimini sağlamaya çalışıyor. Fakat vergisi, primi, faturası derken elinde avucunda bir şey kalmıyor.

Bu devran böyle dönerse kapanan kepenkler artacak, halk ayrışacak ve huzur seviyelerimiz düşecektir.

Her şeyi bir kenarı bırakarak yapılması gereken en önemli şey; ekonomiyi geliştirecek; esnafa, vatandaşa bunu hissettirecek iktisadi adımlar atılmasıdır.

Eğer ‘umudumuz’ tükenirse her şey tükenir.

Ekonomimiz çöktü, demokrasi yolundan çıkartıldı, bağımsız yargı yok edildi. Hukuk devleti olan bu ülkede ne yazık ki vatandaş adalete güvenmiyor.

Türkiye’nin bir devlet politikası yok, oradan oraya savruluyor. Velev ki varsa bunu vatandaşına, esnafına gösteremiyor.

Bu ülkenin ivedilikle bir ekonomik iyileşme paketine ve huzura ihtiyacı vardır.

Gidişatın iyi olmadığını düşünenlerin, ileride daha da kötü şeyler olmasından endişe ederek ettikleri bir dua vardır. Allah sonumuzu hayretsin.

Sevgilerimle, hoşçakalın.