Şehri gezmeye, alışverişe, dinlenmeye, ziyarete çıkıyorum. Ferah cadde ve sokaklardan geçiyorum. Kaldırımlarda rahatsız olmadan yürüyorum. Ne çamur oluyorum ne yerinden oynamış bir taşa takılıyorum. Yoruluyorum, dinlenmek için banka oturuyorum ki birde ne göreyim. Yeşilçam’ın karakter oyuncusu Yıldırım Gencer yanı başımda. Nerde o eski filmler diyerek dalıyoruz sohbete. Biraz ilerliyorum, Süleyman Seba bana bakıyor. Buraya gel dercesine. Beşiktaş’ın başarısını konuşuyoruz. Keyifle yürüyorum, bir şarkı mırıldansam derken karşımda Ziya Taşkent bana bakıyor. “Birgün bu ayrılık biter diyordun” eserini birlikte söylüyoruz. Eve dönmeye hazırlanırken tatlı tatlı gülümseyen bir yandan da şiir mi öykü mü okuyacaksın diyen gözlerle bakan Sait Faik Abasıyanık ve yanındaki Faik Baysal’la günümüz edebiyatı üzerine dalıp gidiyorum. Gördüklerim öyle harika bir güzellik ki fotoğraf makinem olsa da çeksem diye iç geçirirken bir ses; benim fotoğraf makinemle çekebilirsin diyen Hüsnü Gürsel’i karşımda görünce donup kalıyorum. Ne mutlu bana güven içinde dolaşıyorum diye düşünürken namuslu, erdemli bir emniyet bürokratı Gaffar Okkan’la yüz yüze geliveriyorum. Hüzünlü, bir o kadar mutlu bir günün ardından evime döndüm.

Tarihi çok eski olmayan bir kentte yaşıyoruz. Geniş bir coğrafyayı temsil gücüne sahip. Balkanlardan, Kafkaslara, Ortadoğu’dan Asya’nın içlerine kadar bir kültür arşivi. Çok değişik alanda eser vermiş, üretken ve aydın insanlar yetiştirmişiz. Ama ne yazık ki ne eserleri nede özyaşamları hakkında doğru tanıtım yok. Geç şehirleşen yerlerde kuşaktan kuşağa aktarım zor oluyor. Hele hızla büyüyen, farklı kültürleri bağrında toplayan bir yerde toplumsal hafıza yeterince güçlü olmuyor. Kenti yönetenlerin vurdumduymazlığı ise en acı yanı.

Sakarya stadı hizmetten alındı ve kaldırılacak. Yeri nasıl değerlendirilecek bilinmiyor. Sahiplerinin bir düşüncesi elbette vardır. Stat alanı sadece kar düşüncesiyle değerlendirilemez. Ticari firmanın eline geçmiş olması rant olarak değerlendirilecek anlamına gelmemeli. Şehri köreltecek, nefesini kesecek, trafiği ve çevre kirliliğini artıracak projeler kente ve yaşayanlara karşı bir ihanet anlamına gelecektir.

Orası Sakaryalıların olmalıdır. Bir kültür koridoru oluşmalıdır. Kentpark ve Çark mesire ile bütünleşecek bir koridor. O sahada konser, opera, tiyatro salonları yanı sıra çamuru esere, ahşabı biçime, metali heykele dönüştürecek atölyeler yer almalıdır. Sakaryalı fotoğraf sanatçılarının eserleri duvarları süslemelidir. Yeni yeni öyküler kaleme alınmalı, film senaryoları yazılmalı oynanmalıdır. Şehir tiyatrosu kurulmalı, Devlet tiyatroları sezon boyunca gelmelidir. Sahne sanatları icra edilmeli, kışın eve kapanmak zorunda kalınmamalıdır. Balerinlerin estetik gösterileri jimnastikle bütünleşmelidir. Hatıralarımızda canlandırdığımız panayırlar, daha modern tasarımları olan fuarlarla karşımıza çıkmalıdır. Botanik bahçesini andıran zenginliğin içinde sevgililer dolaşmalı, eski günlerini hatırlamak isteyen ihtiyar gençler bankların üzerinde kahkahalar atmalıdır.

Bir kent düşlüyorum. Sokakları ferah, caddeleri sessiz. Meydanları, parkları eserlerle donanmış. Bir yanda tarih diğer yandan yaşanmışlar. Bir kent düşlüyorum bulutsuz, aydınlık.