Birinci ekmek kırıntısı:

“-Yıllarca tarlayı sürdü; ekti; fakat ne bir kilo buğday alabildim; ne de bir sap saman.”
Ona rastladığım vakit yılmıştı artık:
-Bu tarlada buğday yetişmez, dedi.
“-
Yanılıyorsun, dedim. Bu tarla altın başakları, üzüm salkımı iriliğinde ekin yetiştirir. Bu tarlanın yulafı hiçbir toprakta boy atmadığı kadar yüksek olabilir. Ne çare ki sen ne bu toprakta tarlayı sürmesini bildin ne de ekmesini. Kabahat sendedir, toprakta değil.”

Bu hikayeyi 1994 yerel seçimlerinin ardından CHP’nin düzenlediği Seçim Sonuçlarını Değerlendirme Toplantısı”nda son konuşmayı yapan Ünal Ozan’dan dinledim…

Ozan eklemişti:

“-Siyasal mücadelede kavgasından yılanların çoğu bu tarlayı sürmesini bilmeyen çiftçiye benzerler. Fakat ne yazık ki, kabahatin toprakta değil kendilerinde olduğunu çok geç anladıkları için tarlayı yeni baştan, toprağın istediği gibi sürmeye ne günleri yeter, ne güçleri. O nedenle geç kalmayın.  Süratle kendinizi yargılayın. Önümüzdeki seçime yanlışlarınızdan arınarak hazırlanın.”

***

İkinci ekmek kırıntısı:

Birdenbire’, ‘apansız’, ‘ani’ hiçbir şey yoktur. Suyu ateşin üzerine koymuşlar, su ısınmış, suyun içi, sıcaklığı değişmiş. Eğer sen suyun altındaki ateşi görmüyorsan, suyun ısındığını bilmiyorsan, onun buhar oluşunu ‘birdenbire’, ‘apansız’, ‘ani’ sanırsın! Suyun altındakini bilen için onun birdenbire buhar oluşunda apansızlık yoktur. Su uzun bir evrim yolundan geçti, bu yolun sonunda bir sıçramayla, birdenbire buhar oldu. Ne evrimsiz devrim vardır, ne devrimsiz evrim.”

Bu satırları 12 Eylül 1980 darbesi sonrası kapatılan CHP’nin yerine kurulan Sosyal Demokrasi Partisi kurucu il başkanı Mustafa Raşit Abasıyanık’ın 1994 yerel seçimlerini ‘niçin kaybettiniz’ sorusu üzerine ‘Akşam Haberleri’  gazetesine verdiği röportajda okumuştum.
Abasıyanık bu röportajında askeri darbe ile seçimlerin konsolide edildiğini vurguluyor, seçimlerin nesnel ve öznel koşullarına dikkat çekiyordu…

***

Üçüncü ekmek kırıntısı:

-Saksıya ne ekiyorsun?
-Gül.”

Baktı, saksıya diktiği gül değil, sarmaşık çiçeğiydi...
“-Beni aldatmak istediysen aldanmadım. Bilerek, kendi kendini aldatıyorsan sana acımam bile. Bilmeyerek aldanıyorsan, bilmediğin işe girişme.”

Bu diyalog ben ortaokula giderken uygulamalı tarım dersinde öğretmenimiz ile sıra arkadaşım Erdem Kendir arasında geçmişti…
İnsan aklı ile tilki aklının ayırdını bu diyalogda kavramış, çocuk aklıma kazımıştım…

***

Bugün bunları niye yazdım?
Önümüzde belediye seçimleri var diye…
Ekmek nimet değil mi?
İstedim ki:
Birinci kırıntıyla : CHP yerel kadroları bu seçimde ‘mazeret kültürü’ne sığınmasınlar…
İstedim ki:
İkinci kırıntıyla:  AKP yerel kadroları bu seçimi cepte keklik sanmasınlar…
İstedim ki:
Üçüncü kırıntıyla:  Sevgili hemşerilerimiz oylarını kullanırken göz ve kafa alışkanlıklarını gözden geçirsinler…