Eğitim; insan yetiştirme etkinlikleri hatta sanatıdır.

Devletin ve toplumun devamı için bireylerin donatılmasıdır. Bütün mesele hangi amaç için nasıl donatacağımızdır.

Devletlerin eğitimdeki ortak amacı devletin devamını, toplumun huzurunu, refahı ve güvenliğini sağlamaktır. Adalet, eşitlik ve özgürlük gibi zenginlikler ise kamusal tercihleri oluşturur. Genel olarak otoriter, faşist devletler güvenlik ve üstünlüğe dayalı bir eğitimi esas alırlar. Hukuka dayalı demokratik devletler ise refahı, sosyal adaleti ve özgürlüğü esas alan bir eğitim sistemini uygulamayı tercih ederler.

Ülkemizde her kuşak eğitimde sistem arayışına deney olmaktadır.

Kısa süreli hükümetler döneminde sistem değişiklikleri anlaşılır olsa da; tek partili ve uzun erimli hükümetlerde sık sık eğitim sistemlerinin denenmesi, eğitim anlayışımızda ulusal bir karakterden yoksunluğumuzu göstermektedir.

Uzun yıllardır yönetimlerin anlayışı ve uygulamalarından kaynaklı eğitim modelleri sorun üretmektedir. Cumhuriyet Döneminin sosyal adaletçi ve toplumsal kalkınmaya dayalı “eğitim üretim içindir” yaklaşımı terkedilmiştir. Eğitim kamusal ve eşitlikçi bir hizmet anlayışından uzaklaştıkça rekabetçi, eleyici ve eşitsizlikleri büyüten bir olguya dönüşmüştür.

Bugün kamusal alanın bütününde olduğu gibi eğitim alanında da planlı dönem kalkmış, eğitim eşittir istihdam planlaması yerine özel alana açılan bir ticari sektör oluşmuştur. Reform olarak sunulan “her hizmetin bedeli vardır” yaklaşımı, paran kadar sağlık, gücün kadar refah ve paran kadar eğitim hizmetinin gelecek yıllarda büyük kırılmalara ve sosyal patlamalara yol açması kaçınılmazdır.

Bugün çok tartışılan orta ve yükseköğretime geçiş sınavlarının kalkması talimatı en yüksekten verilmiştir. Ancak, ilgili bakanlığın “çocuklarımıza en çağdaş eğitimi veriyoruz” açıklaması soğumadan gelen bu talimat, anayasal kurumlar arasında işbirliği olmadığını göstermektedir.

Geçiş sınavlarının şekilsel değişiklikle azaltılması, daraltılması veya artırılması sistem değişikliğini ifade etmez. 14 ve 18 yaş gurubu gençlerin dershane, özel okul vb. hazırlıklarını yaptığı ve eğitim öğretim yılı başladıktan sonra değişiklik sürecinin gündeme çıkarılması eğitim pedagojisine de, sosyal psikolojiye de uymamıştır. Geleceğine kuşkuyla yaklaşan, işsizlik sarmalında umutlu olmayan gençlerimiz bir de içe kapanan, yalnızlığa itilen bir konuma düşürülmüştür.

Eğitim sistemi; toplumun tüm kesimleri, eğitim çevreleri ve eğitim bilimi kürsülerinin katılacağı eğitim Şûra’sında, felsefi, siyasal ve sosyal boyutlarıyla bir ulusal eğitim modeli oluşturulmalıdır. Planlı ve kalkınmacı ekonomi ile üretken eğitim anlayışıyla; kamusal, nitelikli, demokratik, bilimsel ve laik temelde okul öncesi sürecinden 18 yaşına kadar zorunlu ve örgün eğitim sistemi zaman geçirilmeden hayat bulmalıdır.

Ancak bunun için demokratik, hukukun üstünlüğüne inanan, sosyal adaletçi ve eğitimi bedeli ödenecek hizmet değil kamusal bir ödev olarak programlayan bir siyasal iktidara ihtiyaç vardır.