Pazar sabahı gazeteleri karıştırırken Hürriyet’in manşeti dikkatimi çekti. Eminim hepimizin dikkatini çekmiştir.

GÖLsel Dönüşüm.

Tek kare fotoğraf üzerine oturtulmuş dev puntolu başlık, artık bizim kanıksadığımız gerçeği özetler gibiydi. Daha doğrusu yeniden gözümüze sokuyordu. Utandık mı? Hayır! Hayıflandık! O da sadece doğa için… Yeşil dağ yamalı bir görüntüye kavuştuğu için… Yoksa o yamalardan para kazananlara sevindik. Hatta kıskandık, ulan adamın dedesi zamanında ormanı çevirmiş, bizde de olsaydı keşke diye! Ama hiç kızmadık! Sadece öyle baktık! İstanbullular büyük bütçelerle villalar alırken baktık. Körfezden gelen Araplar çuvallarla para döküp villaları alırlarken baktık. Biz sadece rakamları telaffuz ettik. Çünkü bize biçilen görev buydu; Sakaryalı değiliz gibi, Sapancalı değiliz gibi… Güzelliklerini görelim ama keyfini el-alem yaşasın…

Sizi bilmem ama ben ne zaman Sapanca-Kırkpınar’a gitsem kendimi yabancı (daha doğrusu yolunacak kaz) gibi hissediyorum. Hiç de kendimi Sakaryalı, Adapazarılı gibi hissedemiyorum.

Bir gece Kırkpınar’da konaklama fiyatıyla Ege – Akdeniz’de tam pansiyon tatil yapabiliyorum. Bir pazar günü Sapanca Gölünde kahvaltıya verdiğim parayla İstanbul’da Kız Kulesi’nde yemek yiyorum, üstüne de kahvemi içiyorum. Sapanca’da eve vereceğim parayla Ataşehir’de daire satın alabiliyorum.

***

Sapanca’nın Arap misafirler ve yerleşikler için şekillenmesine, onların keyfine göre doğanın talan edilmesine uzun zamandır alıştık. Hürriyet’teki haberi görünce daha önceden yazmış olduğum bir yazı aklıma geldi. Sapanca başlığını vermiş olduğum yazıyı tam 2 yıl önce yazmışız. O dönem BizimSakarya Gazetesinde yayınlanan Sapanca ile ilgili bir haberden bahsetmişiz. Şöyle demişiz: Ormanlık arazilerin imara açılarak Arap zenginlere lüks villaların yapıldığına vurgu yapan haberde, önemli tespitler var. “Gölü, doğası ve dağ turizminde büyük ilgi gören, hafta sonları özellikle İstanbulluların doğayla baş başa stres atmak için akın ettikleri Sapanca’ya, son birkaç yıldır Araplar akın ediyor. Türk ortaklı Arap yatırımcılar tarafından satın alınan Sapanca’nın ormanlık alanları, fiyatları 650-700 bin dolara kadar çıkan lüks villaların inşa edildiği ‘Villaköy’lere dönüşüyor.” Editöryal sorumluluk taşıyan arkadaşlarımız ‘dönüşüyor’ demiş, biz bir tık ileri gidelim apaçık gözümüzün önündekini söyleyelim; ‘dönüştü.’ Haberde vurucu bölümler özellikle dikkat çekiyor; “Büyükşehir Yasasından önce köy statüsünde olan ve şimdi mahalleye dönüşen Kartepe’de, orman içindeki ev ve arsaların tamamı alınarak, müteahhit firmalar tarafından villalar inşa ediliyor.” Haber burada da bitmiyor. Bu vahim tablonun ardından arkadaşlarımız, gazetecilik sorumluluğu ile Sapanca Belediye Başkanı’nın görüşlerine de yer vermiş. Peki bu vahim tablo karşısında Sapanca Belediye Başkanı Aydın Yılmazer ne yapmış? Kulağının üstüne yatmış! Daha da kötüsü ortada duran gerçeği görmezden gelmiş. Demiş ki başkan bey; “Bu inşaat alanlarının hepsi şahıs tapusu olan yerler. Bir tarım veya orman alanında kesinlikle ne Büyükşehir, ne de bizler tarafından inşaata onay verilmemektedir. Dibektaş’ta görülen yoğunluk daha önce belediye teşkilatı olan Kurtköy Beldesi tarafından zamanında imara açılan yerler. Burada dere ve ırmaklara yakın yerlere veya aşırı yoğunluğa izin vermiyoruz.”

***

Arapların büyük talebi üzerine haldır haldır yapılan inşaatlar bugünlerde eskisi gibi talep görmüyormuş. Hürriyet’in haberinden bunu anlıyoruz.

Şimdi soru şu; siz bizleri, Sakaryalıları hiçe sayarak sırf zenginler için Sapanca’yı şekillendirdiniz. İstanbullular elinizden gitti! Görünen o ki, Araplar da yakında sizi terk edecek. Ve biz yüz yüze bakacağız. Bana hala kazık fiyatları uygulamaya devam edecek misiniz?