AK Parti hükümetlerinin, hükümet olduğu günden bu güne kadar, ‘Sigara yasağı’ haricinde toplum yararı için daha önceden tasarlanmış bunun sonucunda yasalaştırılmış bir proje olduğunu ben hatırlamıyorum.

                                                        **

‘Toplum yararına’ diye atılan adımların, çıkarılan yasaların önemli bir bölümü, yazının başlığında da okuduğunuz gibi ‘Deneme yanılma yöntemi’ olduğunu açıkça görüyoruz. Bu sütunda onlarcasını sayabilirim. Dikkat edin, ‘Toplum yararına’ diyorum. Her çıkarılan yasa öncesi bu iki kelimeyi hep duyarız ama sonradan yanıldıklarını da görürüz.

                                                        **

Mesela bir örnek, teknik adı, ‘Temel Eğitim’den Orta Eğitime Geçiş’ olan ancak hepimizin kısa yazılımıyla bildiğimiz TEOG… Peki, daha önce TEOG var mıydı? Yoktu. Peki, TEOG ne zaman geldi? TEOG, 2013-14 Eğitim-Öğretim Yılında Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı döneminde getirildi. Daha önce hangi sistem vardı? Daha önce kısa adı SBS olan, ‘Seviye Belirleme Sınavı’ vardı. Peki, TEOG’u kim getirdi? Bu soruya cevap vermeye gerek var mı!

                                                           **

Yaklaşık iki hafta önce, sevgili cumhurbaşkanımız çıktı, ‘Bu TEOG, çok gereksiz. Ben bu TEOG’un kaldırılması taraftarıyım’ dedi. Sevgili cumhurbaşkanımız şunu da söyledi, ‘Yıllardır TEOG’dan rant elde ettiler. Buna artık dur demek lazım’ Açın bakın arşivleri, bu açıklamayı göreceksiniz. Bu açıklamaların üzerinden 24 saat geçmeden bakanlık ve bürokratlar hemen harekete geçerek, TEOG’un kaldırıldığını açıkladılar.

                                                         **

Şimdi bunun adı, ‘Deneme yanılma yöntemi’ değil de nedir? 2013’ten önce var olan Seviye Belirleme Sınavı (SBS) hiçbir gerekçe gösterilmeden ve sadece, ‘Öğrencilerimiz için çok daha güzel bir sistem getiriyoruz’ söylemiyle kaldırıldı. Yerine TEOG getirildi. Onunda ömrü üç yıl sürdü! Müteahhide bir iş yaptırsanız, o iş üç yıl sonra bozulsa o müteahhitten maddi manevi hesap sorulur. Bu elimizdeki öyle sıradan bir ‘İş’ de değil. Bu, milyonlarca çocuğun eğitimine vurulan bir darbedir. Şimdi bu işin müteahhidinden nasıl hesap soracağız?

                                                        **    

Vereceğim ikinci çarpıcı örnek ise sağlıkla ilgili. 2012’den önce sağlık, illerde Sağlık Müdürü’nün kontrolündeydi. Yani, illerde sağlığın patronu, Sağlık Bakanlığı’nın o ildeki temsilcisi olan Sağlık Müdürü ide. 31 Ekim 2012’de Resmi Gazetede yayınlanan bir yasayla, ‘Kamu Hastaneleri Genel Sekreterlikleri’ ihdas edildi.

                                                         **

İllerde hemen Kamu Hastaneleri Genel Sekreterleri atandı. Ve böylece, daha ilk dakikada sağlıkta iki başlılık başladı. Sağlık Müdürü bir yanda, genel sekreter bir yanda. Sakarya’da bunu başından beri gördük. Her atanan genel sekreter, sağlık müdürünün de üzerindeymiş gibi havalar estirdi. Etkinliklerde hep ön plana çıktı. Her gelen genel sekreter, sağlık müdürünü ezmeye, daha doğrusu pasifize etmeye çalıştı.

                                                       **  

Genel sekreterler, kurdukları basın odasıyla hemen hemen her gün başrollerde genel sekreterin olduğu haberleri servis ederken, böyle bir şansı olmayan sağlık müdürleri hep sessiz kaldı. Ve iki hafta önce Resmi Gazete’de bir KHK yayınlandı. Bu KHK ile Kamu Hastaneleri Genel Sekreterlikleri kaldırıldı. Yine, Sağlık Müdürlü sisteme geçildi. E, şimdi bunun adı ne? ‘Deneme yanılma!’ değil mi?