Toplumumuzda genellikle yapılan bir davranış şeklidir; çocukların, yaşadığı veya tanık olduğu olayları unutabileceklerini düşünmek. Hani deriz ya bazen, çocuktur unutur diye. 

Aile içinde yaşanılan her türlü olayın, söylenilen her sözün, yapılan her türlü iyi veya kötü davranışın; çocuğun kişiliğinde  nasıl bir iz , nasıl bir yansıma bırakabileceğini hesaplayabiliyor muyuz? Belki dışarıdan bakıldığında anlaşılmayacak kadar derinlerde olan izler. Bu izlerin güzel anlamda olabilmesi için vermeliyiz hayat mücadelemizi.

Sevgiye olan ihtiyacımız başka hiçbir duygu ile telafi edilemez bir durumken; çocuklarımıza da yansıtmamız icabeden ilk yaklaşım şekli de , onları koşulsuz ve her şekilde çok sevdiğimizi hissettirmek değil midir? Sevgi,  sahip olduğumuz değerler içerisinde ilk sırada gelen değil midir? 

Gün geçtikçe artan insansı kaygılarımız, sorunlarımız içerisinde çocuklarımıza nasıl vakitler ayırabiliriz diye düşünebilirsiniz. Evet hayat her geçen gün zorlaşıyor,  biz büyüklerin zamanlarını mecburiyetler, bazen de keyfiyetler kaplamışken..Şimdiki çocukların ellerinde birer 'akıllı' cihaz var, hiç yaramazlık yapmadan oturuyorlar zaten!..Sürekli kavga gürültüyle dolu bir çocukluk geçiren insanların , yetişkinliklerinde hiçbir iz bırakmaz mı zannediyoruz acaba?  Ama konunun uzmanları diyorlar ki; çocukluk bir insanın anavatanıdır. Yani bir inşaatın temeli nasıl atılırsa, katları da o denli sağlam olur. Çocuklarımızla yapacağımız küçük gibi, önemsiz ve gereksiz gibi görünebilen paylaşımlar bile onların kişiliğinde tahmin bile edemeyeceğimiz etkiler bırakabilir. Evin içinde süreklilik arzeden kavga ortamı, birbiriyle tahammülsüz bir şekilde tartışan anne baba modeli gören çocukların, ileriki yaşamlarında nasıl bir kişilik halinde olabileceklerini düşünelim. Yani çocuktur anlamaz,  çocuktur unutur gibi söylemler öyle hiç de geçerliliği olan laflar değil.  

 Çocuklarımız hata yapacaklar tıpkı bizler gibi, çocuklarımız yanlışa inanacaklar tıpkı bizler gibi. Biz onları her koşulda seveceğiz ki ; bu yanlışları doğruya dönebilsin. Biz onlara model olabileceğiz ki; onlar da hayatlarının ileriki kısımlarında bunun yansımalarını yaşatabilsinler.

 Bir korku filmi seyrettiğinde yaşına uygun olmayan, nasıl etkilendiğini bile bile; biz davranışlarımızla da onları bu filmlerden çok daha fazla etkilediğimizi düşünebilirsek eğer; konunun özünü anlamış oluruz. Kendine güvenen, doğru adımlarla yürüyebilen, hedefleri olan çocuklara ancak anne baba olarak biz örnek olabiliriz. Sonrasında ise temelini atabildiğimiz bu çocukluğa zaten okul eğitimi , öğretmenleri ve diğer çevre faktörleri eklenecektir.

Yeni doğmuş bir çocuk; istediğimiz gibi yoğurup şekil  verebileceğimiz bir hamur, bize onu elimizden geldiğince iyi yaklaşımlarla büyütmek düşüyor.

Biz büyüklerin sorumlulukları epeyce fazla görünüyor bu bakımdan. Madem dünyaya getirdik çocuklarımızı, onları elimizden geldiğince en güzel biçimde yetiştirmek; hayatımızdaki her şeyden önce gelen boynumuzun borcu. Yine başöğretmenimizle bitirmek istiyorum sözlerimi, bu defa çocuklar için bu sözler.

"Küçük hanımlar küçük beyler; sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız. Memleketi asıl aydınlığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğunuzu bilerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz." Mustafa Kemal Atatürk. 

Okuduğunuz için teşekkür ederim.