Geçtiğimiz hafta içi CHP’nin İl Başkan adaylarından Özgür Arık ile sohbet imkanımız oldu.

Dün de adaylık açıklaması vardı ki ben de gittim, dinledim, izledim.

Sohbet konumuz CHP ve bir süre önce yazdığım “Ey CHP Titre ve Kendine Dön” başlıklı, CHP iç mücadeleyi bir an önce bitirip genel siyasete katkı sunmalı içerikli yazımdı, adaylık mevzuunu da konuştuk elbet.

Dedi ki; “Bu süreç atalet değil, içe kapanmak değil Erol, bu süreç bir kuluçka, bir doğum süreci ki ne kadar sağlıklı geçerse yavru o kadar sağlıklı olur.”

Haklıydı, bu bir taban meselesiydi ki taban yani temel ne kadar sağlam olursa üzerine inşa edilecek binaya o kadar katkı sunacaktı.

Peki, taban ne durumda?

CHP tabanı bu hareketlilikten, kendisine sorulmasından, tercihlerine değer verilmesinden elbet memnun ama bunu sonraki süreçlere de taşımak lazım, sandık sadece delege seçimlerinde değil, yerel ve genel seçim adaylarının ve sıralamasının belirlenmesinde de konulmalı, ki Özgür Arık’ın bunu partinin olmazsa olmazı olarak görüyor.

Özgür Arık, herkes hak ederek, yarışarak, seçilerek gelmeli, taban paraşütle bir yerlere konan siyasetçi modeli istemiyor. Burada söz konusu olan CHP, sanki siyasi parti değil de, devlet dairesi muamelesi yaptırmayacağız, diyor.

Ve ekliyor; Böyle yapılmadığı için CHP tabanı ile yönetimi arasında bir uçurum oluştu. Oysa CHP tabanı ve seçmeni demokrasiyi en fazla içine sindiren ve benimseyen bir kitledir. Bu duyarlılıktaki tabana, tabandan tepeye bir örgütlenme modeli yerine, tepeden inme bir örgütlenme modeli sunamazsınız.

Sen de bilirsin ki 1980’lere kadar CHP’de demokratik bir tüzük vardı, buna bağlı olarak da dinamik bir siyaset modeli vardı, herkes öyle kolay kolay bir yerlere gelemiyordu. Ama 1990’larda devreye sokulan “korku imparatorluğu” modeli ile CHP’de sadece torpilliler ve biat edenler siyaset yapabilir anlayışı hakim olunca, yüzbinlerce insan CHP’de siyaset yapmaktan soğudu, içine kapandı, kimi sandığa bile gitmedi, gidenler de kerhen gitti, sonuç ortada…

Peki, CHP bundan böyle iktidar alternatifi olabilecek mi, halkın kafasındaki birazda algı operasyonlarının sonucu olan şu ‘kime vereceğiz kardeşim, kim var ki’ bariyerinden kurtulabilecek miyiz?

İçinde bulunduğumuz durum, kuruluş ve kurtuluş dönemlerinden daha mı vahim Erol?

Biz, Cumhuriyet Halk Partisiyiz. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, ülkeyi yoktan var eden parti…

Yeter ki felsefemizi doğru anlatalım. Halka diyelim ki; Cumhuriyet Halk Partisi’nin kökenleri Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ve Kuva-yi Milliye hareketidir. Cumhuriyet Halk Partisi, Kurtuluş Savaşı cephesinde doğmuş bir siyasal partidir. CHP, Atatürk’ün savaş meydanlarında kafasında ve gönlünde oluşturduğu örgütün adıdır.

CHP’nin ideolojik kökeni baksınlar, görecekler, görmeyenlere de biz kapı kapı dolaşıp anlatacağız. Diyeceğiz ki, Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Devrimcilik, Laiklik ve Milliyetçilik ilkeleri bu ülkenin temelidir, kurucu felsefesidir.

Örneğin, Cumhuriyetçilik ilkesi monarşinin anti-tezidir. Halkçılık ilkesi oligarşinin anti-tezidir. Devletçilik ilkesi vahşi kapitalizmin anti-tezidir. Devrimcilik ilkesi statükocu muhafazakarlığın anti-tezidir. Laiklik ilkesi teokrasinin anti-tezidir. Milliyetçilik ilkesi ümmetçiliğin anti-tezidir.

Bugün bu ülkede yaşananların sebebi bu ilkelerden kopmamız ve bu ülkenin bu durumdan kurtuluşunun panzehiri de tekrar bu ilkelere sarılmamızdır, diyeceğiz.

Belki bizi 20 yıl önce anlayamadılar ama bugün bunca yaşanandan sonra anlayacaklarını umuyorum.

Dün aday açıklamasına da katıldım dedim ya, tablo güzeldi, kalabalıktı ve o kalabalıkta bir heyecan vardı.

Şimdi, Özgür Arık il seçimini kazanır mı bilemem ama çıkışı, duruşu, konuşmaları, tabanda oluşan heyecan ve hareketlilik üst üste konulduğunda CHP’ye çok şeyler kazandırmış görünüyor.

Şimdi o CHP’ye ve delegelere düşen de Özgür Arık’a kazandırmak ve bir kez daha kazanmaktır diye düşünüyorum.

BUGÜNÜN TOPAL MOLLA’SI KİM?

İslam düşmanlarının, İslam ülkelerini tarumar etmek ve özellikle dinimize zarar vermek için, Müslüman kisvesi altında ama son derece bize benzeyen, bizim gibi yaşayan ve İslami ilimlere vakıf ajanlar yetiştirip aramıza gönderdikleri ve bunların birçoğunun zamanla lider, reis, önder veya başkan sıfatını kazanarak amaçlarına ulaştıkları hepimizin malumudur.

Örneğin Topal Molla…

Emanullah Han, 1919 yılında Afganistan’ı İngilizlerin sömürgesinden kurtarıp bağımsızlığı ilan edince, İngiltere, Lawrence tipi bir İngiliz ajanını görevlendirip Afganistan’a saldı.

Topal Molla unvanlı bu İngiliz ajanının yardımcıları, Topla Molla hakkında uydurdukları kerametlerle 3 yıl içerisinde, Topal Molla’nın vur deyince vuracağı, dur deyince duracağı onbinlerce mürit oluşturdular.

Ülkeyi karıştı.

İç savaş çıkmasından ve kardeş kanı dökülmesinden korkan Emanullah Han ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.

İlginç olan, Emanullah Han’ın bu adamın ajan olduğunu bilmesi ama halkına anlatamamasıydı.

Nitekim, Emanullah Han, Kabil havalimanında İtalya’ya gitmek üzere uçağın hareketini beklerken, bastonlu, İngiliz tipi takım elbiseli, beyaz şapkalı sarışın bir adam yanına yaklaştı ve aralarında şu konuşma geçti;

“Benim ajan olduğumu bildiğin halde neden bunu halkına söylemedin? Bu benim en büyük korkumdu, ama sen bunu bile yapamadın! Bildiğin halde neden sustun?

“Söyleseydim daha da kötü olayların olabileceğinden korktum. Çünkü halkımın size olan güveni çok fazlaydı…”

Şimdi niye eskiye döndük?

Tarih ibret almak içindir de ondan.

Peki, aldık mı?

Almadık ki halen Topal Mollaları adamdan sayıyor, peşlerinden gidiyoruz.

Ha, günümüzün Topal Mollası veya Topal Mollaları kim?

E, o kadarını da siz düşünün artık…