Bir gün, sadece yirmi dört saatin sekiz saatini çalışmadan, düşünmeden, çarpışmadan, dövüşmeden geçirmek¦İçimde bu kadarcık, bir tatlı rüyada gibi dumanlı bir hasret mi çekiyorum?Belki evet! Muhakkak ki hayır!Dinlenmek bir haktır.Sekiz saat olsun, uyku saatlerinin dışında boş oturabilmek, hiç olmazsa arada sırada, belki bir ihtiyaçtır.Fakat ben kendi payıma ne bu hakkı kullanabilecek kadar imkanlı, ne bu ihtiyacı duyabilecek kadar yorgunum şimdilik.Yalnız boş oturanlara hasret çekmiyorum dersem yalan söylemiş olurum.Ters anlamayın, hasretim bütün ömürleri boyunca meyve vermeyen ağaç gibi kımıldamadan boş oturanlara ait değildir.Hasretim bambaşka şartlarda çalışıp, bambaşka şartlarda dinlenebilmeleridir.Sizde benim gibi şu Adapazarı™nda gazetecilik yapsanız, yaptığınız işin hakkını vermeye çabalasanız, benim gazetemin ve arkadaşlarımın çektiği çileyi bilseniz, tıpkı benim gibi düşünürdünüz.Hemşerimiz Sait Faik Abasıyanık™ın özgürlük anlayışını kendi ifadelerinden dinliyoruz:œ “ Yazı yazmak canım istemiyordu. Yazı yazmam için bana çiçek, kuş hürriyeti değil, içimdeki aşkın, deliliğin oturmaz düşüncenin hürriyeti lazım. Küçücük hürriyetler değil, alabildiğine yüz verilmiş bir çocuk hürriyeti istiyordum. Bu bana lazımdı. Yoksa her şeyi ağzımda gevelemekten başka ne yapabilirim? Ne yapıyorum?Devam ediyor edebiyatçı hemşerimiz:œ- Þu karşıdaki sandalı görüyor musunuz? Bakın sahile yaklaşıyor. Onu yürüten şey nedir? Kürekleri değil mi? Ya şu uçan martılar! Kanatları yolunsa artık uçabilir mi? Düşünce de böyledir. Dört duvar arasında kapatılmak istenirse kanatsız kuş, küreksiz sandal oluverir ve bütün manasını kaybeder¦ Fazla söze hacet var mı? a dostlar!Yorgunuz işte!Eskiler, œMutluluklar paylaşılınca artarmış, yorgunluklar paylaşılınca azalarmış diyorlar.Hoşgörünüze sığındım, bir durumu paylaştım işte.Ve soluklandım¦