‘Yeter ki kararmasın sol memenin altındaki cevahir!’ son zamanlarda, kendime ve çevremdeki insanlara sıklıkla söylediğim bir cümle. Nazım Hikmet Ran’a ait..

Hapishanede yazmış olduğu bir şiirinin en son cümlesidir.

 (Merak eden olursa, Bakınız, Nazım Hikmet, Hapiste Yatacak Olana Bazı Öğütler )

 Bu şiirin tamamı okunduğunda, insana yaşama sevinci ve yaşam umudu verir. 

Tıpkı, Ataol Behramoğlu’nun,  ‘En zorlu anındayken bile kavganın gökyüzüne bakmayı unutma!’ dediği gibi.

Yıllardır zor bir dönemden geçiyoruz. Çok uzun zamandır hangi gazeteyi okusak, hangi haber kanalını izlesek aynı sahne.

Gözü yaşlı analar, hayatlarının baharında ölen gencecik insanlar ve olan bitenden habersiz, oyun oynayacakken bombalarla ve şimdilerde kimyasal gazla ölen bebekler, çocuklar ve kadınlar...

Bitmedi. Yıllaaar yıllaaar geçti bu topraklarda ne kan dindi ne de gözyaşı.

Ulusal bir gazetenin sayfasında gördüm, Suriyeli üç küçük kardeş, kimyasal gazdan kurtulmuş, korku dolu bakışlarla objektife yakalanmışlar.

Birbirlerine öylece sokulmuşlar. Uzun uzun o resme baktım.

Gözlerinden akan yaşa baktım, minicik ellerine baktım.. Kahroldum.

Tarifi imkânsız bir acı yaşadım onların o resmini görünce.

Ve sonra düşündüm; Ne olacak böyle? Daha ne kadar sürecek? O toprakların kana doyması için daha kaç beden gerekecek? Kurtulanlar aslında gerçekten kurtuldu mu, yoksa onları daha farklı olaylar mı bekliyor? Savaştan kurtulan bir çocuk ne kadar sağlıklı olabilir?

 Onları bu hale getirenler, psikolojilerini de düzeltebilecek mi? Kaybettikleri ailelerinin yerine nereye, kime sığınacaklar?

 Unutabilecekler mi? Her şeyi unutup hayatlarına devam edebilecekler mi?

Gözlerinin önünde aileleri katledildi, bunun acısı nasıl diner?

Cevabı olmayan ve uzayıp giden sorular içinde bulduğumda kendimi vakit akşam olmuştu bile.

Günlük telaşelerimiz o kadar çok ki...

Şikâyet ettiğimiz şeyler, kocaman bir of çekip karşıladığımız olaylar...

Ne saçma. Ama bu olanlara bakıp birçoğumuzun yaptığı gibi halime şükretmedim.

Şükür edemedim. Utandım.. İnsanlığımdan utandım. Yapabileceklerimin sınırlı olmasından utandım.. O çocuğun gözlerindeki yaşı silemediğim için utandım.

Sıcak evimde, battaniye altında oturmaktan utandım.

Onları biran unutup gülümsediğim, karnımın acıktığını fark ettiğim için utandım.

İşte tam bu anda geldi aklıma Nazım Hikmet’in ve Ataol Behramoğlu’nun bu sözleri.

Kendimi avutmaktı kim bilir..

Bazen insan umudunu kaybetmemek için sözcüklere, kitaplara, şiirlere ve duaya sığınır. Ben de öylece sığındım bu sözlere ve dualara.. Aklım ermedi, olan bitene.

 Ama umudumu taze tuttum.

Karartmadım kalbimi.

Bir gün tüm bu olup bitenlerin hesabının sorulacağını biliyor olmak içimi rahatlattı.

Gökyüzüne bakmayı da unutmadım...