Geçtiğimiz hafta yoğunluğum nedeniyle bir yazı paylaşamamıştım. Bu hafta yine mühim gördüğüm bir konu hakkında söylemek istediğim birkaç şey var.

Bilmek!

İnsanın en önem verdiği, insanı en çok farklılaştıran şeylerden biridir. Bilmek insanı mutlu eder. Kendini iyi hissettirir. Bakışlarını değiştirir. Bilen insan daha net görür.

Ama ben başka bir şeye değinmek istiyorum. Aklımda iki soru var. Bilmek hakkında iki soru sormak istiyorum.

Bilmek neye yarar?

İnsana, neyi bilmek yarar?

Başta şunu bilmek lazım. Cahillik mutluluk falan değildir. Cahillik uyuşmak demektir. Bilmemek insanı mutlu etmez. Sadece uyuşturur. Ve tekâmül etmek, gelişmek isteyen insanın ilk mecburiyeti öğrenmektir.

Ve bilmekteki asıl nokta şudur ki; bilgi borçtur. Her bilgi kendiyle beraber bir yük getirir insana. Hakkını ister. O hak da şu ki; bilgi, kendisini bilenden bildiğine göre davranmasını bekler. Yani bilmek insan davranışına yansımalıdır. İnsanın davranışlarına, görüşüne ve hayatına yansımayan bilgi bir şey ifade etmez.

Çok iyi tarih bilen bir insan tarihinden ders alıp geleceğe katkıda bulunmadıkça tarih bilmek bir işe yaramaz. İnsan doğru bildiğini, icraatine, fikirlerine ya da en azından karakterine yansıtmadıkça bilmek boşa yük taşımaktır.

Bu sebeptendir ki bilmek, bilginin borcunu ödemedikçe hamallıktır.

Peki, neyi bilmek insana yarar sağlar fayda sağlar? Elbette her bilgi faydalıdır. Doğa bilimleri, sosyal bilimler, dinler vb. Bilmekten zarar gelmez. Fakat sadece sevdiklerimizi bilmek yetmez. Ya da sadece inandıklarımızı. Elbette kendi değerlerimizi bilerek başlamak gerek. Ama başkasını da bilmek lazım. Bilelim ki bilmeden düşman olmayalım.

İnsanları bilelim mesela. Başka insanları. İnanışlarını, yaşayışlarını, acılarını, neşelerini hayata bakışlarını… Belki bize anlatıldığı gibi değillerdir. Belki boşuna sevmemişizdir onları da kötü bakmışızdır. Belki tanımamaktan, bilmemekten çok hata yapmışızdır.

İnsani bilmek lazım dedik ya hani. Bir de kendimizi bilmek var her şeyden önce. Kimim, neyim? Nereden geldim, nereye gidiyorum? Değerlerim dediklerime ne kadar sahip çıkıyorum.

Sorarım kendime sık sık. Çok övündüğümüz atalarımız var. Gurur duyduğumuz bir tarihimiz var.  Sürekli adlarını anıp övündüğümüz bir ecdat. “Ya!” diyorum bazen. Ya bizi görselerdi? “Neslim” der gurur mu duyarlardı, kahırlarından mezarlarını geri mi ararlardı. Kendini bilmek dedik ya. Neyle ve neden övündüğümüzü bile bilemiyoruz bazen.

Sürekli adını zikrettiklerimiz var. Yerin dibine soktuklarımız var. Göklere çıkardıklarımız var. Sevdiklerimiz var, sevmediklerimiz var. Ama çoğu bilmeden.

Bu yüzden neyi neden yaptığımızı bilmekte fayda var.

Hani sorduk ya, “insana, neyi bilmek yarar?” diye. Demek en başta kendini bilmekte yarar var.

Ben de deniyorum. Gecenin bir yarısı yorgun argın bir halde kendimi arıyorum. Bilmeye ve bildiğimin borcunu ödemeye çalışıyorum. Bildiklerimi anlatmaya, bildiğim bir öğüdü paylaşmadan kendim uygulamaya çalışıyorum.

İnsan her şeyde olduğu gibi, bilmekte de kendinden başlamalı…