İnsanlar bir cümle söylüyorlar ve o cümleden kafasında düşündüğünü, yaşadığı olayları anlamamı bekliyorlar. İnanın bir ara anlamak için çok gayret ettim ama beceremedim. Sonra da insanları dinlememeye başladım. Aslında dinliyordum ama ben orada değildim. Dikkatim başka yerde, düşüncelerim başka yerde, sadece bedenim oradaydı. O kadar uzak ve dağılmıştım. İnsanların sıkıntıları, benim dağılmışlığım ve düşüncelerimin arasında kayboluyordu. Kendimden çok onları düşünmemi istiyorlardı. Oysa benim de dertlerim, sıkıntılarım ve düşüncelerim vardı ama bunların hiçbir değeri yoktu insanlar için. Ben düşünemez, konuşamaz, görüşümü söyleyemez ve istediklerimi yapamazdım onlara göre. Sadece onların sorunlarını, dertlerini dinlerdim. Onlara çözüm bulurum hatta o dertleri, tasaları benimmişçesine üstlenmek onlara karşı asli görevimdir.

Ben bu değildim. Bir sabah kalktığımda kendimi keşfettim. Yıllar sonra kendimle tanışma fırsatı buldum. Bu zamana kadar yaptıklarımızı oturup konuştuk kendimle. Sonrasında da yıllarca dertlerini, tasalarını, kaygılarını dinlediğim insanlarla görüştüm. Bu sefer ben anlatmaya başladım kendi sorunlarımı. Çözüm bulmaları bir yana anlattığım şeylerin hiçbirini dinlemediler bile. Ben konuşurken garsona sipariş verdiler, telefonlarıyla oynadılar, hesabı istediler, etrafa baktılar…Anlatırken sürekli sözüm kesildi, öyle bir kesildi ki ne anlattığımı unuttum. Sorunumu ve dertlerimi unuttum. Masadan kalktıktan sonra bilmiyorlardı ki onlarla son görüşmemdi. Ancak sanki yarın tekrar buluşacakmışçasına sarılarak ayrıldık.

Artık ben de onlar gibiydim. Duygusuz, hissiz, dünyanın hatta güneş sisteminin benim etrafımda döndüğünü hissediyordum. Ne kadar güzel bir şeymiş gamsız olmak. Ne kadar güzelmiş kimseyi umursamamak. Omuzlarımı dik tutum, başımı yukarı kaldırarak yürüdüm. Sokaklar boyu yürüdüm, kimseyle yüz yüze, göz göze gelmedim. Artık kibirliydim. O anlarda bana sorsanız dünyanın en iyisi benim diyecek durumdaydım. Ne kadar rahatmış ağırlıklarını bırakarak uçmak. Ne kadar güzelmiş kendine güvenmek ve ne kadar özelmiş kendini tanımak. Yıllarca ne diye mücadele vermişim uçmak ve rahat olmak için bu kadar basitmiş meğer.

Artık sizi dinlemiyorum, hep ben anlatıyorum. Dertlerimi, sıkıntılarımı… Neden yağmur yağıyor, neden güneş açıyor gibi sorunlarla boğuşuyorum. Bugün ne giysem? Nerede ne yemek yesem? gibi sorularla zorlaştırıyorum hayatımı. Benimle görüşenlerle de bu dertlerimi paylaşıyorum. Bu sıkıntılarıma çözüm olmasını istiyorum. Bir davet geldi mi ‘’Bakarız’’ diyorum. Bir buluşma sorusunda ise ‘’Ben her şeye uyarım.’’ diyerek kendimi soyutlaştırıyorum. Eski ben olsaydım o yükün altına girip zaten olmayan zamanımdan onlara zaman yaratırdım. Nerede buluşacağız sorusunun sorumluluğunu alır ve organizasyonu yapmaya çalışırdım. Yine eskiden olsa yaptığım organizasyon ne olursa olsun beğenilmezdi! Ne güzelmiş bir şey için çırpınmamak sadece kendim için bencil olmak. Kendimi kendimden daha fazla düşünmek ne kadar bencilce ve bir o kadar da rahatmış. Şimdi dertler sizin oldu özgürlük benim...