Kurban Bayramı hepimiz kucaklaşacağız ! Dargınlık yok, ayrım yok ! Unutulmaz anıları anlatıp, güler yüzle en hoşgörülü sohbetleri yapacağız !

Yaşanmış muhteşem toplumsal dayanışmaları konuşacağız. “ Mahalle Kültürü !” diye, kimilerinin alaycı kibirleriyle küçümsenen, O muhteşem, “ Komşu Teyzeler, Amcalar ! Komşu Ablalar, Abiler !” efsane gibi anlatılacak.

Ama; hepimiz bu Bayram’da kimi yanlışlarımızı da hiç gocunmadan konuşmalıyız !

Örneğin; İşler, hal ve durum nasıl ? Allah daha iyi etsin ! Annen-baban nerde yaşar şimdi, nasıllar ? Çocuklar şimdi kaç yaşında oldular ? Neredeler, ne yaparlar ? Torun var mı ?”

Yahu; bunlar artık komşuyla, dostlarla mutlu paylaşımlar olmaktan çıktıysa; Bayramı biz nasıl Bayram yapabiliriz ki ?

Galiba; evimizde de, Bayram ziyaretine gittiğimiz hemen her kapıda da şu manzaralara tanık olacağız !

Dev ekran televizyon mutlaka açık. Sohbet pek bizi açmazsa, gözler O ekrana kayacaktır… Ki; birimizin O cep telefonu mutlaka, ama mutlaka çalacak ! Artık O telefonu açmak olmazsa olmazımızdır.

Arada, kimi gençler ortadan kaybolup, içerideki laptopa 15-20 dakika bile olsa kaçacaktır, ama mutlaka kaçacaktır.

Mola verip, ailece dondurmacıya uğranacaktır. Anne, baba ve iki çocuk; bir yandan külahtaki dondurmayı ustaca götürürken, 4’ünün de gözü ellerindeki cep telefonunda olacaktır.

Yine de bu Bayramda, “ Nasıl bu kadar silahlandık ? Neden her gün kan ve gözyaşıyla yoğrulan bir cinnet toplumu olduk ? Bu dünyayı biz nasıl yarattık ?

Şu gün; huzur ve güven içinde yaşanan bir ülkeyi; kimlerle, nasıl yaratabiliriz ?” diye, yarını konuşalım ve empati kurabilelim !” diyorum.

“ SANA SAPANCA’DAN BİR SEPET ELMA ALMIŞIM : -) “

Eşsiz doğa servetlerimizi ve sosyal-kültürel-ekonomik değerlerimizi yok ederek geleceğe yürüdüğümüzü anlatınca kimsenin keyfi kaçmasın…

Ben, onların da, benim de, tüm Sakaryalıların çocukları da yarınlarda aynı servetlerin bize sunduğu eşsiz bereketleri yaşasınlar istiyorum.

“ Üniversite yıllarında, hemen her cuma Haydarpaşa-Adapazarı Treni ile eve dönerdim. Tren daha Sapanca İstasyonu’na yaklaşırken elma kokuları tüm vagonlara yayılıverirdi.

Tren durduğunda pencerelerden sarkılıp, kollarında elma dolu sepetlerle koşuşturan satıcılara seslenip elma alma telaşı başlardı.

Tren kalkarken, elma sepeti ile vagonlara atlayan kimi satıcılar Arifiye istasyonuna, hatta Adapazarı’na kadar da satışa devam ederdi.” gibi anıları bir çok Sakaryalı yazar da kaleme almıştır.

Ünlü şair Turgut Uyar da Sapanca’yı unutmamış; “ Bir gün sabah sabah !” şiirinde O unutulmazı dizeleri yazmış:

Google’dan, “ Turgut Uyar, bir gün sabah sabah “ yazın, nefis videolardan dinleyebilirsiniz !

“ BİR GÜN SABAH SABAH “ “ Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam uykudan uyandırsam seni: Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç’ten, Vapur düdükleri ötmededir. Etraf alacakaranlık, Köprü açıktır henüz. Bir gün sabah sabah kapıyı çalsam.

Yolculuğum uzun sürmüş oldukça Gece demir köprülerden geçmiştir tren. Dağ başında beş on haneli köyler, Telgraf direkleri yollar boyunca Koşuşup durmuş bizle beraber.

Şarkılar söylemişim pencereden, Uyanıp uyanıp yine dalmışım, Biletim üçüncü mevki, Fakirlik hali. Lületaşından gerdanlığa gücüm yetmemiş, SANA SAPANCA’DAN BİR SEPET ELMA ALMIŞIM…

VER ELİNİ HAYDARPAŞA DEMİŞİZ, VAPUR RIHTIMDADIR PIRIL PIRIL, HAVA HAFİFTEN SOĞUK, DENİZ KATRAN VE BALIK KOKULU Köprüden kayıkla geçmişim karşıya, Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu.

Bir gün sabah sabah kapıyı vursam, - Kim o ? dersin uykulu sesinle içerden. Saçların dağınıktır, mahmursundur, Kim bilir ne güzel görünürsün sevgilim, Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam, Uykudan uyandırsam seni, Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç’ten, Fabrika düdükleri ötmededir. “

Adapazarı Bulvarı’ndan binip, Haydarpaşa Garı’nda vapura indiğimiz; 127 yıllık ADP-H.PAŞA Trenini ne tarih, ne Sanat Tarihi, ne de Sakaryalı unutamaz !.. Elma Kokulu Sapanca İstasyonu da !