Sevgili okurlar,
Bizim Sakarya ile diğer basın yayın organlarında,”24 Temmuz” tarihi ile ilgili açıklamalara tanıklık ettik..
24 Temmuz’un, 1908 Tarihinde Osmanlı İmparatorluğu döneminde, basından sansürün kaldırılışını simgelediğini kaçımız biliyoruz ki?
Bu tarih, Türkiye’de “Basın Bayramı” olarak kullanagelmiştir..Ancak 1971 Yılından itibaren Türkiye’de bu tarihin bayram olarak kullanılması rafa kaldırılmıştır..
Durumun özeti şudur; 1908 tarihinde basın mensupları, gazeteleri denetlemek için gelen “sansür memurlarını” matbaalara sokmayarak, sansüre karşı çıkışlarının bir simgesidir ve bu nedenle bu tarih bayram olarak, ta ki 1971 yılına kadar kutlanagelmiştir..
1971 Yılındaki darbe ve sıkıyönetim nedeni ile Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, bu tarihin bayram olarak kullanılmasını takviminden çıkarmıştır..Bu gün, o tarihten itibaren “ Geleneksel Gazeteciler Günü ve Basın Özgürlüğü için Mücadele Günü” ilan edilmiştir..
1980 Darbesi yıllarında Sakarya Gazetesi’ni çıkardığımız günlerde  bu “sansür” denilen durumu yaşamış bir gazeteci olarak, bugünkü kutlamalara bir anlam veremiyorum!?..Hala hayatta olan arkadaşlarımız bilirler ki, hazırladığımız taslak gazeteleri o yıllar, Sakarya Tümen Komutanlığı’na götürür, gösterir, onaylatır ,öyle baskıya girerdik!..
Sansürün alasını gördüğümüz yıllardır,o yıllar!
Türkiye, adına “başkanlık sistemi” denilen, yaşadığımız bu günlerde, durum dünden pek iç acıcı değildir!..
“Yandaş” medya söylemleri ile gündeme damga vuran gelişmeler, gazetelerin satılması ve tek elde toplanması,”Havuz Medya” anlayışlarının ihdas edilmesi, gazeteci arkadaşlarımızın mahkeme kapılarına sürüklenmesi, davalar, hapisler, cezalar ve işsiz kalması, kulak arkası edilecek bir durum değildir!..
Bu açıdan, 24 Temmuz’un irdelenmesi çok önemli..
Bakıyorum da, Sakarya’da anlı, şanlı yemekler, toplantılar ve buluşmalar ardı, ardına her yıl tekrarlanıyor..
Yemek vermeyene bile sitem eden arkadaşlarımızın olması ne üzücü?!
Elbette, bu yemekli toplantılara diyeceğimiz ne olabilir ki?
“Dostlar alış-verişde görsün” misali bir durum!
Türkiye’de ve dolayısıyla Sakarya’da, basının içinde bulunduğu durumun özetlemisi, açıklaması bakımından, yemekli toplantılardan öte, konferanslar, paneller, açık oturumlar düzenlenmesini çok isterdim..
Kaldı ki, gerçek,dürüst,halkı bilgilendiren gazeler hazırlanmasında büyük emeği geçen arkadaşlarımızı da unutmayalım..
İşte bir Semih  Köprülü, Necdet Güngörsün, Hüseyin Komite, duayen gazetecilerimiz Hasan Uyar, İlhan Uygun, Necdet Çardak, Yusuf Özkan, Zekai Erdal ve diğerlerinin bu alanda anılarını,hatıralaranı yaşatmak adına bile toplantılar düzenlenemez mi?
Koca Sakarya Üniversitesi bu manada niye devrede yok!?
Bir yanda Vali Yardımcısı, bir yanda Büyükşehir Belediye Başkanı ve öte yanda ilçe belediye başkanları, basın mensubu arkadaşlarımız ile bir araya geldiler..
Sağda bir cemiyet başkanı, solda diğer cemiyet başkanı olmak üzere, toplu resimler çektirildi, yenildi, içildi ve gün bayram olarak kutlandı..
Ne gün değil mi?
Basın Bayramı!?
Gülücükler atıldı, demeçler verildi, gün böyle geçirildi!
Ne güzel, değil mi?
Bayramı, böyle geçiştirdik işte!
Açıklamalara baktım, elle tutulur, meslekle ilgili detaylı bir bilgi yok! Sadece SATSO Başkanı Akgün,” Gazeteciler birleşsin, tek ve güçlü bir gazete çıkarın”diye ahkam kesti!
Çok haklı,”başkanlık sistemine” yakışır, tek sesli, yandaş elbise giydirilmiş bir gazete çıkarmak, ne güzel olur değil mi?
Günü “bayram” olarak kutlayanların, böyle bir günde, Başkan Akgün’e ne sorusu olabilirdi ki?
Okurlarını haberdar etmek, bilgilendirmek, kent  kültürel olgusuna katkı sunmak, Türkçe dilini yaygınlaştırmaktan öte, yaşam kesitleri ile tarihe notlar düşen, insanımızın başarı kesitlerine dokunan gazetelerimizin, çıkışına katkılar sunacak sivil örgütler, iş adamları, esnaf ve vatandaşlar kadar, resmi kurum ve kuruluşlarda artık, basının içinde bulunduğu durumu tınlamıyor bile!
Tınlamıyor bile!
İşte böyle bir günün ertesinde, Sevgili Bizim Sakarya Gazetesi sahibi Adnan Yüksel ve TRT’nin duayen habercilerinden hemşerimiz Mehmet Alkaş ile birlikte Akyazı Belediyesi’nin çiçeği burnunda Belediye Başkanı Bilal Soykan’ı ziyaret ettik..
Son anda Sevgili Adnan Yüksel, “Yusuf Bey, senin memleketin Akyazı’ya gidiyoruz..Bizimle gelirmesin”dedi?
Geri çevrilmeyecek bir davet idi bu!
Beni Adapazarı Harmanlıkspor Kulübü önünden aldı ve Akyazı’ya doğru yola çıktık..Giderken, Bizim Sakarya’nın içinde bulunduğu durumu bana özetledi..
İçtenlikle söylüyorum, gazetesini ayakta tutmak, hergüne “merhaba” diyebilmekten öte, insanının sosyal, kültürel olgusuna hizmet etmekten öte, bir beklentisi olmayan düşünceleri ile Adnan Yüksel’i dinledim..
Bu açıklamalar,beni Akyazı ve Sakarya günlerine götürdü..
Ne özveriler ile Akyazı’nın Sesi ve Sakarya Gazetesi’ni çıkardık, ne özveriler ve idealist düşünceler ile!?...
Zamanın Valisi Hayri Kozakcıoğlu’nun hatırladım; Allah gani, gani rahmet eylesin!.. O da her Akyazı ziyaretinde, haber verir,” Yusuf Bey, senin memlekete gidiyoruz” demeyi ihmel etmezdi..
Uzatmayalım, Akyazı’da Başkan Bilal Soykan ve bir hizmeteri, gerçek bir Akyazılı Özel Kalem Müdürü Ali Özer ile tanıştık..
Onlarda Akyazılı basın mensupları ile bir araya gelmişler..
Kısa sohbette, neler öğrendik, neler?
Elbette bu bir çay içimi sohbet idi..
Akyazı ile izlenimlerim şu; İlçe belediyeciliği iflas etmiş!
Karaya oturmuş olan belediye adlı gemiyi kurtarmak için Başkan Bilal Soykan, Özel Kalem Müdürü Ali Özer ve onlara inanan bir grup,büyük ve ulvi bir görev üstlenmişler..
Ziyaretin en önemli sözünü Ali Özer etti:
“ Başkanımızın yüzü, her şeyi anlatmıyor mu!”
Kısacası Akyazı Belediyesi, yeniden kurumsallaşacak, görev yapar hale gelecek ve adından söz ettirecektir..
Bu inanç ve azim Başkan Bilal Soykan ve ekibinde var..
Allah Yardımcıları olsun!
Akyazı Belediyesi kapısından bir şeyre bekleyenler, inanın gerçekleri öğrenseler, belediyeye daha çok yardımcı olurlar..
Kasası dolu, imkanları büyük belediyeyi, kim,kimler yönetmez ki?
Önemli olan, zorlukların üstesinden gelmek!?
Zorlukların üstesinden gelmek, hizmet getirmek, yeni gelir kapıları bulmak, halkla bütünleşmek ve belediyeyi yeniden ayağa kaldırmak..
Zor ama, zoru başaracaklarına inanmak gerek..
Her şeyin başı, inanmak değil mi ki?
Oysa Akyazı’ya bir “Kaynak Kitabı” tanıtmak için gitmiştik..
Çok söz edemedik ama, “lep demeden leblebiye” anladık!
Akşam saatlerinde ise Hendek İlçesi’ne geçtim..
Sevgili Sakarya Ticaret Borsası Başkanı Adem Sarı’nın konuğu oldum..
Hendek izlenimleri ve düşüncelerimi, bir sonrakı yazımda paylaşmak üzere, gününüz sağlıklı güzelliklere vesile olsun!