Ayrılık, o kadar farklı bir duygu ki. Kimine göre kendini tanıma fırsatı, kimine göre geride bıraktığın aşkın acısını çekeceğin günler, kimine göre ise bir aşk tatili veya bir aşk kaçamağı. İnsani duygulara bakıldığında hiçbir şey ayrılık gibi olmamıştır. Çünkü ayrılık ne tatlıdır ne de tuzlu. Ayrılığa bir meyve de diyebilirsiniz bir sebze de. Tıpkı domates gibi.

Ayrılık denilince insanın aklına hep olumsuz şeyler gelebilir. Fakat biraz daha düşününce rahatlama ve ardından mutluluk hissini de hissedersiniz. Kimi ayrılıklar vardır, uğruna büyük mücadeleler, savaşlar verilir ve yıkıcı sonuçlarına her iki taraf da katlanmak zorunda kalır. Bir de ‘’ Sonunda Kurtuldum!’’ naraları attığınız mutluluk ayrılıkları vardır. Artık gitmeyen bir arabayı arkasından yokuş yukarı itmeye çalışıyorsundur ama araba bir adım ileri gitmiyor aksine senin üstüne doğru geliyordur. Bu ayrılığı yaşadıktan sonra üstünde bir rahatlama, ‘’Hayat ne kadar farklıymış.’’ görüşüyle ortaya çıkarsın. Bir de aşk arası verilen ayrılıklar vardır. Bu tip ayrılıklar her iki tarafından bir sonuca bağlanamaması fakat birbirlerini de bırakmak istememesinden dolayı verilen bir karardır. Bu kararında en etkili tarafı özgürsünüzdür ama kalbiniz hâlâ karşı tarafa aittir. Kısacası aşkınıza ara vermişsinizdir.

Ayrılık, genelde siyah, karanlık ve soğuk olarak tarif edilir. Hiçbir ayrılık güzel gibi gözükmese de bazı ayrılıklar da hayattan alınması gereken ders veya kendi hayatınızı farklı yöne sürdürmenizi gerektiren bir işaret olarak da anlatılır.

Yine saçmaladım. Saçma, saçma şeyler yazdım. Ayrılıp gidişine bir kılıf bulmak istedim. Bunun için ayrılık çeşitlerini kendimce yazmaya çalıştım. Sen içimde o kadar güzelsin ki ayrılığını bile güzel kavramlar içerisine koymak istedim. Fakat başaramadım. Bu yırtıp atacağım bilmem kaçıncı kâğıt. Bizim ayrılığımız yukarıdaki ayrılıklara göre en ağırıydı. En azından benim için en ağırıydı. Her şey güzel giderken insan bir anda bitirmek, gitmek, terk etmek, ayrılmak ister mi? Neden böyledir. Off… İçim sıkılıyor. Şu anda bile yüzüne söyleyeceğim şeyleri neden bu müsvedde kâğıda yazmaya çalışıyorum onu da bilmiyorum. Aslında birkaç cümle yazmak istemiştim. Ayrılığı güzel kalıplara sokmak, ‘’Bak ben de mutluyum!’’ demek istemiştim. Ama yapamadım.

Sonradan öğrendim, başkasıyla görüşüyormuşsun. Beraber değilmişsin ama görüşüyormuşsun. Sadece merak ediyorum nereden kaptın bu aşk yetmezliği hastalığını? Ne zamandan beri hastasın da bana söylemiyordun. Böyle durumlarda insan kendinde arıyor hatayı. Ayrılığı kendine yoruyor. Ama ya yanlış düşünüyorsa? Ya hatalı ben değil de sensen? Ya benim bir eksiğim yoksa sorun sendeyse? Büyük ihtimalle de öyle ama işte insan kendince mükemmel olmak ister ya, hata yapmamak, karşındakini üzmemek bu aldatmanın ağırlığını da kendimce yüklenmeye çalışıyorum işte. Bunları da çöpe gidecek bir kâğıda yazıyorum. Bunu daha önce de yazmıştım. Off… Kusuruma bakma işte kafam daha yerinde değil.

Her neyse, ben de kendimce ayrılıkların bir yolu olduğunu daha yazıyorum buradan. Bir de geri dönüşün olamayacağı ayrılıklar var tıpkı ölüm gibi, tıpkı beni aldattığın gibi. Artık bir ölünün geri dönmesi ne kadar mümkünse benim de sana dönmem o kadar mümkün. Bunun adına da “Dönülmez Ayrılık” diyorum ve kâğıdımı yırtarak çöpe atıyorum.