ATİLLA OKUMUŞ
Atilla’yı her düşündüğümde içim ürpermiştir; çünkü o kendi türünün ilkidir.
1990’lı yılların başlarında kendinden önce kimsenin düşünmediği bir yolculuğu göze almıştı Atilla Okumuş, ya yok olup gidecekti ya da dünyamıza yeni bir dünya katacaktı.
Her yanı parsellenmiş, mayınlı yollarla dolu medya dünyasına girmek ne demekti?
Bu şehirde her yerde, her yanda, köyde, varoşta, kahvehanede, sokakta olan bitenin, güzelliklerin, acıların, yapılabileceklerin değeri neydi?
İnsan bunları halkın bütününe aktararak varoluşunu kanıtlayabilir miydi; toplumda saygınlık yaratabilir miydi?
Atilla bu işi başarırsa kendi türünün ilki olacaktı.
Başardı.
SRT çatısı altında yerel televizyon, radyo, dergi, gazete kurdu.
İki yıl önce bugün dünyamızdan çekip giderken Atilla Okumuş, dünyamıza yeni bir dünya katmıştı.
***
Ayaklarını Sakarya’nın toprağına dayadı Atilla Okumuş, oradan güç aldı; gerçek gazeteciliğin kurallarını özümseyerek Kerem’in Aslı için dağları delmesi gibi bu şehir için dozer oldu, buldozer oldu.
Atilla Okumuş, SRT ekranlarından şehir kültürümüzü sesiyle yalazlandırdı, yüreklerimizi ısıtıp bilincimizi uyardı, halkın sorunlarını dile getirdi, öğrenciler yetiştirdi, çıraklar büyüttü, dalga dalga sardı şehri…
Bugün yerel basında çoğu basın mensubu için okuldur SRT…
***
Atilla Okumuş ile gecelerimiz ve gündüzlerimiz yaşandı; İzmit Caddesi’nde köhne tek katlı binada, eski Garajlar’da pasaklı bir yapıda, şehrin köhne bir sokağında, karanlık bir restaurantta, gürültülü bir kahvehanede, Adapazarı’nın orasında burasında, buğulu bir sinema salonunda, gürül gürül güneşli meydanında, Atilla hep aynı Atilla’ydı; konuşurken coşkuyu doruğa çıkarır; ama, saygınlık oluştururdu; sesini soluğunu keserdi herkes, kalabalık tek kişiye dönüşüp dinlerdi.
Şehre ve halka kendini adayarak sorumluluk bilincinin özünde insanlaşmanın simyasını karmış çoğu büyük kişi gibi, Atilla Okumuş, meslek ömrünce baskılar altında yaşadı.
Girdiği yolda servetini kaybetti, yalnızlaştırıldı, dağıtıldı, bin bir emekle kurduğu SRT’nin bitirilmesi için her yola başvuruldu.
Ama Atilla’nın sesini ne yaşarken kesebildiler ne de ölümünden sonra susturabildiler.
Atilla, kula kulluk etmeden, düşe kalka SRT’yi yaşattı; kökleştirdi.
Unutamayız onu…
***
Aydınlıkta gözlerini yummak, karanlıkta gözlerini yummaya benzemez; çıplak güneşte insan, gözlerini kapadığı zaman karanlık olmaz; ışık gözkapaklarının ardına sızar; yıldız çakar; hiçbir şey görmeden aydınlığı duyumsarsın; yüreğinde bir duyarlılık, benliğinde yaşadığının bilincine erişirsin.
Atilla buydu işte...
Işığımızdı…
Işıklar içinde uyusun…