Törenlerle oldum olası başım pek hoş değildir.

Öğrencilik ve öğretmenlik döneminin zorunlulukları dışında, sendikada ki resmi görevim esnasında bile hiç birine katılmadım

Sebep ayrıntılarda gizli…

Malumunuz, geçtiğimiz Pazar günü 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi ve Şehitleri Anma Günü etkinlikleri yapıldı.

Öğrenci ve vatandaş kısmını tenzih ederek, resmi sıfatı sebebiyle o törenlere katılanların fotoğraflarını, en tepedekinden en alttakine kadar gayet iyi tanırım.

Çoğunun ciğerini bilerim…

Dolayısıyla rahatlıkla kıyas yapabilirim.

Kimi anıyoruz? Aziz Şehitlerimizi…

Atatürk’ün; “Siperler arası 8 metre. Yani ölüm muhakkak...

3 dakika önce gelen bölüğün tamamı şehit olmuş. Yeni gelenler bunu biliyor ve bir 3 dakika sonra kendisinin de şehit olacağının farkında ilerliyor.

Ama ne ilerleme! Bir an bile sarsılma, durma, geriye bakmak yok. Okuma bilenler ellerinde Kur’an okuyor bilmeyenler Kelime-i şahadet getiriyor.

Az sonra öleceğini bile bile gözünü kırpmadan şahadete gidiyor. İşte Çanakkale Savaşlarının zaferle sonuçlanmasını sağlayan şey milletimiz ve onun askerindeki bu yüce ruhtur” diye tanımladığı kahraman şehitlerimizi…

Onlar ki, bir saniye, bir dakika, bir saat, bir gün daha fazla yaşabilir miyim demediler.
Çünkü Allah takdir etmedikçe, ezelden biçilen kaderin değişmeyeceğini biliyorlardı.
Korkmadılar…
Kaçmadılar…
Eğilmeyi, bükülmeyi, el etek öpmeyi akıllarından bile geçirmediler.
Bütün bunların ömürlerinden bir nebze dahi arttırıp eksiltmeyeceğini biliyorlardı.
Bütün bunların rızıklarından bir dirhem arttırıp eksilmeyeceğini de biliyorlardı.

Yanarım, yanarım da, onları anmak şimdi o kahramanların mirası vatan topraklarında bürokratlık ve müdürcülük oynayıp, eğilip bükülmekle, el etek öpmekle, duruşunu bozmakla, bir saniye, bir dakika, bir saat daha fazla o koltukta oturabilir miyim hesapları yapanlara kaldı.

İşte bu tipler, o gün hangi yüzle tören alanlarında nutuk atıp nutuk dinlediler ve neler hissettiler, doğrusu çok merak ediyorum…

Bu arada, birilerinin Atatürk ile başları belada malumunuz.

Sevmiyorlar, sevdirmiyorlar, unutturmak istiyorlar.

Ellerinden gelse Çanakkale’yi bile Atatürksüz bırakacaklar.

Nitekim Kültür Bakanlığı’nın zaferin yıldönümü için “BİRİLERİ VAR” sloganıyla hazırlattığı kamu spotu ve afişlerde Ulu Önder Atatürk’e yer verilmedi.

Kamu spotunda, bir sürü kıytırık ve iktidar yalakası sözde sanatçı, hatta Nihat Hatipoğlu bile vardı ancak yine Atatürk yoktu.

Diyanet ise, yine bildiğiniz gibi...

Atatürk kelimesine bile tahammülleri yok.

Bu nasıl bir kurum ki, kendi kuruluş yıldönümünde bile, kendini kuran bir şahsiyetin adını anmaktan imtina ediyor?

Bu nasıl bir kurum ki, bugün bu ülkede ezanlar okunuyorsa, bunu borçlu olduğu bir önderi görmezden gelebiliyor?

Bugün dünyanın her yerinde, başta bağımsızlık savaşı vermiş bütün ulusların örnek aldığı, heykellerini diktiği, pullarında, paralarında yer verdiği, okullarında ders olarak okuttuğu, Çanakkale deyince, birlik ve beraberlik deyince, Cumhuriyet tarihi deyince, İstiklal Harbi deyince ilk akla gelen isim olan Atatürk yine Cuma Hutbesinde yoktu.

Vatandaş tepkiliydi, kızgındı.

Hani beka sorunumuz vardı bizim.

Hani zaman birleşme bütünleşme zamanıydı?

Evet, bir sorun var ama bu beka sorunu değil demek ki, siz hala ne yapar eder de vatandaşı biraz daha ayrıştırırım derdindesiniz.

Başarıyorsunuz da…

Ama bunun önce size yaramayacağını göreceksiniz, göstereceğiz…