Kuran, “Allah ile aldatılmayın!” ihtarında bulunuyor.

Neden? Çünkü Allah ile aldatılanların en büyük sorunu, aldatıldıklarının farkında olma imkânından büyük ölçüde yoksun bulunmalarıdır. Çünkü derinden inandıkları ve içtenlikle teslim oldukları bir değer kendilerinin aleyhinde kullanılıyor. Bunu fark etmeleri kolay değildir.
Allah ile aldatılmanın yıkımına dikkat çeken Kuran, bu tuzağa düşülmemesi ve bu belanın aşılması için gerekli olan iki hayati donanıma daha dikkat çekmiştir:
1. Aklın işletilmesi,
2. Takvanın yani dindarlığın insanlar arasında üstünlük ölçüsü olmaktan çıkarılması.
Allah ile aldatma zulmünün aşılması için tek çare aklı işletmektir. Çünkü aklın devrede olması ve işletilmesi için laiklik temel şarttır. Aksi halde, duygu egemen kılınmak, suretiyle din, aklın önünü kesme aracı olarak kullanılır, yani kitle Allah ile aldatılır.
Türk halkı, Allah ile aldatma tezgâhlarının ustalıkla işlettikleri bu ‘sevap’ oyunuyla avunurken yaşadığı dinin Kuran’la ilgisi büyük ölçüde yok edilmiş, dinde Kuran’ın yerini, Arap-Emevi saltanat ideolojisinin kutsallaştırılmış sloganlarıyla İslam dışı örflerin uydurmaları almıştır. Bu durumda Kuran’ın söyledikleri Türk halkının hayatına din olarak nasıl girsin?
Türk halkı, tıpkı birçok Müslüman halk gibi, Ortadoğu despotizmlerinin hesabına uygun olarak kutsallaştırılmış buyrukları din biliyor, onları yaşıyor.
Türk halkının en büyük zaafı, dinini, uyanma ve sorgulama aracı olarak değil de uyuma ve susma aracı olarak kullanmasıdır.

Allah ile aldatanları en yakından(!) bilen M. Şevket Eygi bu konuda şöyle diyor;

“Sevgili din ve iman kardeşlerim! Biz, 1950’lerden bu yana 40 bin cami binası, bu iş için trilyonlarca dolar harcama yaptık. Bunların mihraplarına geçecek kaliteli imamlar, minberlerine çıkıp hutbe okuyacak kaliteli hatipler, Müslümanları uyaracak kaliteli vaizler yetiştirmeyi düşünmedik. 70 bin camiye hela, imam ve müezzin lojmanı yaptırdık.
On binlerce camiye kalorifer yaptırdık, pahalı klima cihazları taktık. Camileri hoparlörlerle, ışıldaklarla, vantilatörlerle doldurduk. Evet, son elli yıl içinde bunlara trilyonlar harcadık.

Ramazanlarda birtakım din cemaatleri beş yıldızlı lüks otellerde bin kişilik ihtişamlı, israflı, gösterişli, günahlı iftarlar veriyordu. O fücur yuvalarında verilen iftarlar dinimize uygun muydu?

Zengin olan Müslümanların çoğu ipin ucunu kaçırdı, şaşırdı, dağıttı. Milyon dolarlık lüks meskenler, yüz binlerce dolarlık yazlıklar, lüks limuzinler, israf, sefahat, rezalet gırtlağa kadar çıktı.

Biz; bir sürü hizip, fırka, grup, cemaat ve tarikata ayrıldık ve birbirimizle çekişip tepişmeye başladık. Yığın ve sürü haline gelen on milyonlarca Müslüman şu anda vahim bir kırsal kesim ve varoş zihniyeti, marjinallik, parçalanmışlık içindedir.

Bizi mahvedenler, militan din düşmanları değil, içimizdeki din sömürücüsü, din rantı yiyen işbirlikçi, hain alçaklardır...

Şuraya aktardığım satırlarının altına imza atmakta asla tereddüt göstermeyeceğim.”

Tarihin en büyük savaşları ‘Tanrı için’ tabelası altında yapılan savaşlardır. Bunun anlamlarının ilki şudur: Kanı en rahat ve en bol akıtmanın yolu onun Tanrı için aktığını iddia etmek ve bu kanı akıtacakları bu iddiaya inandırmaktır.
Allah ile aldatılan toplumlarda, mutlu bir dünya için yeryüzünde Allah’ın iyileri kullanması engellenir, mutsuz bir dünya için kötülerin Allah’ı kullanması yürürlük kazanır.
Bu gerçeği iyi bilenlerden biri ve Engizisyon kahrı çekmiş bir coğrafyanın çocuğu olan İtalyan düşünür Giordano Bruno ne güzel söylemiş: “Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Allah’ı kullanırlar.”

Bu, şu demek: Din eksenli bir toplumda kitle, ana başlık olarak üç tip insandan oluşuyor:
1. Allah ve din adına hegemonya peşinde koşmadıkları halde sürekli iyilik ve güzellik üretenler…
2. Tüm iddiaları Allah adına olduğu halde sürekli kötülük ve haksızlık üretenler…
3. Hiçbir şey üretmeden yiyip içerek gün geçiren ot takımı…
Bruno bunları elbette biliyordu. Kiliseyi ve din adamlarını eleştirdiği gerekçesiyle Roma’da diri diri yakıldı. Onu yakan zihniyetin çocukları ileriki zamanlarda küllerini törenle gömerek adına anıt mezar yaptılar. Neye yarar!
Allah ile aldatılmayı önlemenin tek çaresi Allah ile aldatmaya giden yolları tıkamaktır.

Bu ana çareyi biraz ayrıntılarsak karşımıza şu üç alt başlık çıkar:
1. Dinin gerçeğini öğrenmek, sahte dinî dinsizliklerin en kötüsü bilmek, bildirmek.
2. Dinin saltanat ve siyaset aracı yapılmasını durdurmak, yani laikliği esas almak,
3. Allah-insan arası bir değer ölçüsü olması gereken dindarlığı insanlar arası bir değer ölçüsü olmaktan çıkarmak…