Fatih Terim, duruşu ve davranışlarıyla hemen herkesi korkutabilen yanlış bir kimlik yapıştırmıştı. Adana’da büyüdüm, o tavrı iyi bilirim.

          Dünyanın her yerinde, ne yazık ki Milli maçlarda bile bunu izledik.

          Sonunda da, bir Adanalı’ya, Yüzevler Kebapçısı’na tosladı. Bu da hayatında maddi-manevi kaybettiği en büyük maç oldu.

          Çünkü; Fatih Terim’in egosu yanlış desteklerle beslenmişti. Artık balatalar kampanalara tutunamıyordu. Duramazsan, bir gün birileri durduruyor.

         Daha ayıbı; O güne kadar sana karşı çıkamayan herkes ortalığa dökülüyor.  

          Hendek Yazarımız Orhan Topçu’ya sözlü ve fiili saldırı yaptığı yazılan Ali İnci de benzer bir olay mı ? Kişinin asıl kimliği ne zaman, hangi olayda çıkıyor?  

          Orhan Topçu’nun dünkü yazısını okuyunca Hendek Halkı ile gurur duydum. Bu ülkede, bu devirde böylesine yürekli ve açık bir köşe yazısı yazmak için demek ki Hendek’te, Hendekli olmak varmış !

          Yazar arkadaşım Orhan Topçu’yu, gaza getirip ateşe atmak gibi bir yanlışa düşmem. Yazısında Devlete, Hukuka saygı sunduğu son paragraf bana yetti. Ali İnci de, özetleyeceğim şu sözleri mutlaka doğru yere koyacaktır:

           “ T.C. Devleti bir hukuk devletidir. Hakkınızı hukuk yoluyla aramalısınız. Adalet mekanizması bir yanlış görürse, yazdığım yazılar için beni cezalandırır. Kimse kendini hukuktan üstün görmemelidir.

           Sizin O gün söylediğiniz, ( Ne mahkemesi, ne hukuku ? Hendek’te mahkeme de benim, hukuk da benim !” sözlerini okuyunca gurur duydum.

           Şimdi; Hendek’ten, bu yazıları Cumhurbaşkanı Sn. Tayyip Erdoğan’a yollayan olursa, Saray’dan nasıl bir siyasi karar çıkar ?       

            Sakarya Milletvekili, seçilmiş bir Ali İnci, acaba Saray’a içerden ulaştırılan  bilgiler sonrasında mı veto yedi ? Orhan Topçu erdemli gazetecilik örneği verdi.

                                  OKUL SERVİSLERİ;  ARAÇ VE SÜRÜCÜLERİ ?

          Ülkeyi, kentleri ve baba kuruluşları Yönetenler, on binlerce resmi-özel korumalarla, zırhlı en pahalı araç ve silahlarla güven altında yaşıyorlar. 

           Ülkenin çocuklarının hayatı, kendilerini para karşılığı okula taşıyan Öğrenci Servisleri’nde bile tam güvende değil !

           Ülke medyası her gün akıl almaz Okul Servisi skandallarıyla çalkalanıyor. Bunun, sıradan vakayı adiyeler gibi geçiştirilmesi beni çileden çıkarıyor.

           Devletin Kamu Güvenlik Birimlerinin asli görevi toplum güvenliğidir. Ama, Güvenlik Görevlileri birilerini gece gündüz korumaktan yorgun, bezgin.

        Hadi, okullar ve hele de gözbebeğimiz ilköğretim çocuklarının okulları bu hafta yeni öğrenim yılına başlıyor.      

         Dilerim ki; Okullar ve Okul Servisleri konusunda, Kamu Güvenlik Birimleri sorumlu olduğu tüm görevleri kendisi planlar ve uygular.

           Kamu Güvenliğini Yöneten ve Yürütenlerin mesleklerindeki birikimini bilir ve inanırım. Dışarıdan okunan her gazel orkestrayı bozar; özerklik şart !

           Hemen bütün siyasi iktidarlar, iktidarlarının ilelebet sürmesi için gözünü ülkenin minnacık beyinlerine dikebilir. Hepsi kendi siyasi militan tabanı için çocuklarımızı kullanmayı hedefleyebilir. Örnekleri gani !..    

           Bu da bir Ülke Bütünlüğü için büyük siyasi zaaftır. O çocuklar tüm ülke için kutsal birer emanet; geleceğin teminatıdır.

           Onları Sakarya Güvenlik Güçlerine büyük bir huzur ve güven içinde emanet ediyoruz. Okul Taşıma Araçları’ndaki yanlışlara kimse aracı olmasın !

           Çocuklarımıza iyi bir Öğrenim Yılı diliyorum.

                            TRAFİKTE GÖRDÜĞÜM HURDA ARABALAR;

                                     EGZOS PATLATMA HASTALARI ?

         Önce 32 Evler’den SAÜ’ye açılan Yeni Duble Yol’u gezdim. Üniversite’den Tunatan Kavşağı’na doğru arabamla iniyorum.

           Arkamdan büyük bir patırtı gürültü duyunca ürktüm. Sanırım inşaat malzemesi taşıyan küçük ve çok eski model bir kamyoncuktu gelen.

           O yolda gördüğüm bir cebe ucundan giriverdim. Kamyoncuk paldır kültür devam edip aşağıya doğru hızla gitti. Devam edemedim, orada durdum.         

          Yıllar önce orada duramayan bir kamyon restoran bahçesine dalıp, ölümlü kazaya yol açmıştı. Ama, nedendi şimdi bilmiyorum.

         Fren patlamış olabilir, sürücü rahatsızlanmış da olabilir. Benim yaşadığım bana başka bir şey düşündürdü.

         Her gün, ama her gün trafikte öyle hurda araçlara rastlıyorum ki ! Bunlar Araç Muayeneden asla geçmiş olamazlar. Oysa, biz muayenede çok tedirginiz.

          Bugün bence trafiğe çıkan kimi araçların muayeneden geçmesi mümkün değil. Öylesine dökülen araçlar görüyoruz. Nasıl bir cesaretse ?

          Haaa !.. Sapanca Kırkpınar’da her gün yaşanan Egzos Patlatma keyfine gireyim. Silah patlatarak insan korkutmak gibi ayıp bir keyif olur mu ? Egzos patlatmak, insanları korkutmak ve dikkat çekmek değil de ne peki ?

          Buralarda egzos patlatarak ana caddelerde caka satmak sıradan iş gibi !

         Haaa; bir de, her gece saat 02.00 sularında yaşanan bir Turizm Şehri manzarası sunayım. Kim, nerede çalışır, işten o saatte mi evine döner bilmem.

           Motosikletinin gürültüsü Kırkpınar Mahmudiye dere köprüsünde başlar, Kurtköy Deresi köprüsüne kadar, herkesi ayağa kaldırarak da devam eder.

          Ki; Sakarya’da gürültülü yaşamın hepimizi sinir hastası yaptığını hiç fark etmeyiz. Hele de, bütün gün beynimizi delen O hoparlörlü anonslar !