Sevgili okurlar,
Bu köşeden sizleri bilgilendirmeye, haberdar etmeye büyük özen gösterdiğimizi bilmem anlatmama gerek var mı?
Sakarya’nın Akyazı İlçesi’nin Alaağaç Köyü İlkokulu’nda, beyaz yaka, siyah önlüklerimiz ile tozlu, çamurlu köy yollarında bir iki kelime öğrenmek için yollara düştüğümüz günleri, asla unutmam!..
Çeşitli defalar yazmama rağmen,tekrar yazmakta fayda gördüğüm tekrarlamaları affınıza sığınarak  yazıyorum..
Başöğretmenimiz rahmetli Bilal Bilmiş, Kayserili öğretmenimiz Mehmet Hashalıcı, Fevzi Hancı öğretmenimiz ve diğerlerini, ilkokul arkadaşlarımız ile bir araya geldiğimiz de minnetle, şükranla yad ediyoruz..
Sevgili ilkokul arkadaşım Salih Yazıcı ve Hasan Bilmiş ile “Hacivat-Karagöz” tiplemesini canlandırdığımız o günler unutulur mu?
Biz tıfıllar okul yolundayken, büyüklerimiz kartopu savaşlarına girer, hızlarını alamayıp, çantalarını tokuşturmaları hiç aklımızdan çıkar mı?
Biz okul yolunda ve derslerdeyken, köy halkının çalışmasını da anlatmadan  geçmeyelim..
Çeltik tarlaları, mısır, buğday, patates, soğan, kabak ve diğer ürünlerin bereketi, köye nasıl da olumlu yansırdı..
Birkaç hanede olan traktörlü tarıma geçildiğinde, boş zamanlarda bu traktörlerin inşaat sektörünün hizmetinde olduğunu da işaret etmeliyiz..
Bizim nesil velhasıl, harmanda buğdayın dövenlerle nasıl hasat edildiğini bilir.. Sonra buğday başaklarını tane, tane ayrıştıran makineler ve ardından biçer döverlerin  tarımın hizmetine sunulması,ne büyük yenilikti..
Alaağaç köyünün, kara, beyaz, patlican incirleri kadar, kokulu kara üzümü, elması,fındığı,  ayvası, narı ve imeceden dönen kadınları, kızları güne ter akıtmaları, güne türküler, maniler düzmeleri hafızalardan silinir mi?
Hele de köy düğünlerinde davul-zurnalı karşılamalar, ada çiftetellisi ile coşmalar, horun ile büyük birliktelik halkalarının oluşturulması, kalandar mevsiminde kapı,kapı gezmeler, hıdır-ellez de pikniğe çıkılması, bayramlarda el öpme ziyaretlerinde bulunması, büyüklere hürmet ve saygı..
Hey günler, hey!
Ortaokul yılları da bir başkaydı..
Binbaşı emeklisi Matematik öğretmenimiz merhum Muzaffer Kurugöl, sağ-sol kavgasının şehidi merhum İsmail Bayraktar öğretmenimiz, Akyazılıların enişteleri merhum Turgut Altınküpe, Evliya Parlak ve lise yıllarında Adil Ülgen, Sevim Türemen, İlhan Türemen ve ismini hatırlayamadıklarımızın üzerimize titremeleri, bizleri yetiştirmek ve yüksek tahsile göndermek için verdiği uğraşları, nereye koyacağız?
Taa Alağaç’tan,  Karaçalılık’tan, Akyazı merkeze yürüyüşlerimiz, sinema günleri, top peşinde koşturduğumuz yılları, geri getirmek mümkün mü?
Akyazı’daki lokallerde buluşanların sohbetleri, meyhanelerden dışarıya yansıyan müzik sesleri ve birbirine o kadar saygılı olan esnafı, dürüstlük ve sözünün eri büyüklerimiz akıllardan çıkar mı?
O yıllarda her şeyin bir tadı, tuzu vardı..
Maalesef  son yıllarda Türkiye, gelişen dünya ile birlikte yeni sorunlar ile karşı karşıya bırakıldı!..
Elbette bu sorunların  sorumlusu insanımız olamaz..
Bağında, bahçesinde, yani işinde gücünde ve harmanında olanları bu olup bitenlerden nasıl sorumlu tutarız?
Eskilerin deyimi ile Türkiye, o yıllarda çiftinde çubuğundaydı!..
Yıllar akıp gitti, bugünlere geldik..
Devası yollar, köprüler, hanların yerini tutan AVM’ler, hastaneler, kültür merkezleri, diplomalı yeni meslek sahibi insanlarımız, yatları, yalıları, fabrikaları ile yeni iş adamlarımız, derneklerimiz, odalarımız, borsa ve örgütle sivil toplum kuruluşları..
Bir türlü rayına oturtatamadığımız siyasetimiz, dikiş tutmaz futbol takımlarımız, dar alanda kısa paslaşmalar, beğenmediğimiz başkanlar, siyasi liderler, milletin vekilleri ve kozmik odasına bir gece ansınız sızdırdığımız yetkili, yetkisizler, ergenekonlar, kumpaslar, kafes ve casusluk davaları…
O davaların avukatı olanlar, savcı cübbesi giyenler?...
Kasetle gelip, kasetle gidenler?..
İlkeli siyaset için oy isteyip, halkı bin parçaya bölenler, ipin uçunu kaçıranlar, devletin çivisini çıkaranlar, deveyi hamutu ile yutanlar, yeni zenginler, villa ve köşklerin yeni sahipleri..
“Aş, iş,emek, demokrasi..” kelimeleri ile iktidara gelenler, muhalefette pas tutanlar..
Alternatif bulamayan insanlarımız!
Bankalara borçlananlar, evini, yurdunu ipotek ettirenler, icralık fındık tarlaları, teşvik ile kurulan ahırlar, tavuk çiftlikleri..
Yeni “tosuncukların”, koca, koca adamları aldatmaları?
Ve 15 Temmuzlara gelişler!..
Kökünü bir türlü kazıyamadığımız terör örgütleri?..
Patlamalar, bombalamalar, pusular, hainlikler, gazlı, coplu müdahaleler…
Bir türlü sulh masasına oturamadığımız  devletler?..
Başa bela edilen Irak, Suriye kanlı müdahaleleri!..
Sınıra dayanan ve sonra iç bünyeye kadar sızan savaş kaçkınları!?..
Ey Amerika, ey İsrail, ey Almanya, ey’li zılgıtlar!
Parlamenter sistemi bırakıp,” tek adam” yönetimine geçtiğimiz şu günler..
Bir gece ansızın geliriz şarkıları, nağmeleri!..
Sazlı, sözlü, sloganlı, atışın serbest olduğu, grup toplantıları..
Oy uğruna, merkez ilçeleri kapmak için, mahalle  ilan edilen köylerimiz..
Haraç-mezat satılan köy  tüzel kişiliğindeki boş araziler..
Yükselen TOKİ kayya kuyuları!..
Kentlerde sönen, biten, tertemiz hayatlar!..
Şairin dediği gibi “neyin seveyim yalan dünya senin” iç çekişleri?..
Ya Osman, gele, gele geldik bir kara taşa?
Bakalım, bundan sonra, neler gelir, bu sorumsuz başa!?
Sen yaşa, ben başa, sen yat, ben çıkayım kat!..
Dilin kemiği yok ya, Hasannn sende at!..
“Aldatıldık” diyerek, topu taca at!..
Gel de özleme eski günleri..
Güzel kuşum, kanaryam,
Vatan millet, Sakarya’m!
En lezzetlisi, tavada hamsi!
Huylu, huyundan vazgeçer mi?
İç suyu, çek nutuğu yuttur halka!
Ula, ula Niyazi yiyecemusun bizi?
Ula!....
“Aldatulduk “ula!
“Aladutulduk “ne kelime, ağzımızın tadını kim kaçırdı?
Kim kaçırdı ula?