Adapazarı-Erenler-Serdivan-Ankara Caddesi günün hareketli saatlerinde 450-500 bin nüfusu sokaklarında taşıyor.

Her şey üzerine yemin ederim ki, artık bu şehir şehir olmaktan çıktı- çıkıyor. İnsanca, huzur ve güven içinde yaşayamaz hale gelmek üzereyiz.

Siyaset, öğrendiği rol gereği, “ Hiç öyle değil!” dese de; yaşananı, görüneni inkar etse de, tam tersini beyinlere sokmak istese de durum böyle.

**

Bininci kez yazayım: Serdivan’da şu gün kimi saatlerde trafik kilitleniyor. Sadece p.tesi günü yaşanan trafik kazası sayısını öğrenin yeter.

2 Yıl sonra; meşhur Cadde-Çarşı 54 ve karşı caddedeki inşaatlar da bitsin; Serdivan’da da, yok olan Arabacıalanı Merası’nda da yaşam külliyen azaptır.

**

Bu şehrin nüfusu ve imarı çığ gibi ve yanlış büyürken; ulaşımı Otomobile, minibüse, otobüse mecburcu yapmak şehrin sonunu getirmektir.

Sanki, bu meslek erbabı koca şehri buna zorluyor gibi. Yok böyle bir şey. Her şehir ve her meslek, her durumda sektörlere yeni ekmek kapıları yaratır.

Ama; Haydarpaşa-Adapazarı Ekspresi 128 yıllık Gar’ımız’a girmedikçe Ulaşım Hayatı radikal çözüm bulamaz. Şehir biter, Dert bitmez; İstenen bu mu acaba?

**

DERT sadece Tren ve Gar’da da değil; şu bilinsin ki:

Büyükşehir ise, 2018 Seçimi öncesi, Sakarya Büyükşehir Raylı Sistem Projesi, Hükümet kabulü de alınmış halde, mutlaka halkın önüne koyulmalı.

Yapmayana Oy verme Sakarya. Maddi-Manevi bütün istismarlara beynini kapa. Çoluk çocuğunun geleceğini düşün. Büyükşehirsin, hakkını iste Sakarya.

SEÇİLECEK YÖNETEN BİLSİN; ELEŞTİRİLİRSİN !

Fatih Terim yıllar önce de bir höykürmeyle ülkeyi ayağa kaldırmıştı. Adanalı Bilim ve Spor Adamı Turgay Renklikurt da köşe yazısında iyi bir ders vermişti.

Terim, Renklikurt’a saygı duysa da, galiba EGO’ya vız gelir tırıs gidermiş.

**

Renklikurt, Terim’e:“ Fatih, Adana’da bir söz vardır, bilirsin. İpten düşen cambaz Allah’ın oğlu olsa zortlarlar.” diye yazmıştı. Adana’da bu laf vardı.

**

Zortlanmak, Adana’da, kimi zaman olaya ve kişiye göre küçük düşürücü olurdu. Genelde de toplumsal eğlence-gırgır için yapılan bir davranıştı.

Yumruk sıkılır, borazan gibi üflenip öttürülür, osuruk sesi çıkarılırdı.

Kimileri bu sesi o kadar gürültülü çıkarırdı ki; tiye alınan bile günlerce gülerdi. Kimi de durumu hazmedemez, büyük olaylar çıkarırdı.

Adana’da herkes, hata yapıp zortlanmamak için antenlerini hep açık tutardı. Adana’da bu hem eğlencelidir, hem kimi hatalar da öyle vurgulanırdı.

**

Adana’da siyasiler daha aday olurken o eleştiri haklarına baştan kabullüydü. Vaatlerde bin kere düşünülürdü. Hükümetlere yaptırımları da cüretli olurdu.

Adana öyle Adana oldu : -) Siyasiler, şehrine öncelikte mecburcuydu. Kendi önceliklerini yapma lüksleri yoktu. Yoksa, zortlanmadan eve gitmek zordu.

Adana’da siyasetçi, kendi maddi hayatını gözle görünür şekilde abartılı duruma getirmişse; eleştiri değil, sorgusuz sokakta gezmesi imkansızdı.

**

Bugün;.. Sıkıyorsa, Seçilmiş Yönetenlere, “ Ya, seni çocukluktan, okuldan, mahalleden, meslekten biliriz. Bu değirmenin suyu nerden?” de bakayım?

Türkiye’de, halkın, şu anlayışı siyaset dünyasından artık mutlaka kökünü kazıması gerekir:

“ Ya, bal tutan parmağını yalar. Yapmayan Hükümet mi, belediye Başkanı mı var? Hepsi İktidar olduğunda aynı şey yapmıyor mu?

Hepsi kadrolara kendi siyasi görüşündeki liyakatsiz adamlarla doldurur. Hepsi ihaleleri yandaşına verir.

Bütün siyasi partiler genel merkezlerini böyle işlerle yapmadı mı? Arsızlık, yolsuzluk, hırsızlık ne zaman olmadı ki?”

**

Olacak şey mi; yazarken de, yaşadıklarımızı düşünürken de utanıyorum.

hangi parti kimliği altında olursa olsun; yüzsüz, yavuz hırsız olamaz. Ki; haklı eleştirilerde, işi maddi manevi şiddete, saldırıya dökmek hiç olmaz.

Türkiye seçime gidiyor. Bir kere de partiler birikimli-erdemli bireyler seçse ya.