Huzur ve saadet dini olan İslam, bütün işlerimizde adaletli olmayı emretmiş ve adaletle davrananlara büyük müjdeler vermiştir. Allah Kur'an'da şöyle buyuruyor:

"Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendini, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahitlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.’’

Öyleyse Müslüman, adalet sahibi olmak zorundadır. Zira Müslüman, Allah'ın kesin bir adalet günü olduğuna, yaptığı her iş ve hareketin mutlaka hesabının sorulacağını kavrayan insandır. Bunun için Müslüman her zaman ve her yerde Hak'tan yanadır. Çünkü zaman mutlak bir hesaplaşma gününe doğru hızla akmaktadır. Kâr-zarar günü yakındır.

Bir toplumda adalet çok önemli ve aynı zamanda hassas bir konudur. Adalet denince aklınıza sadece adliye, mahkeme, savcı, hâkim gelmemeli. Bir işçinin doğru ve dürüstçe ödenen maaşından tutunda, tarlada çalışan köylünün alın terinin emeğinin korunmasına, bir belediyenin ihalelerini şeffaf yönetmesinden tutunda, o ülkenin cumhurbaşkanın mal varlığına kadar olan kısmın adil bir şekilde izahına kadar giden bir süreçtir adalet konusu.

Ne var ki ne adalet denince aklımıza ilk gelen adliyelerde ne de diğer verdiğimiz örneklerde, ülkemizde adalet olduğunu söylemek mümkün değildir.

Keşke adaletin yerine geldiğini mahkeme koridorlarında görebilsek ama maalesef ki bu konuda gerçekten içler acısı bir durum ile baş başayız. Yıllarca süren davalar, dava sürecinde hayatını kaybeden insanlar ve büyük bir çoğunluk ile yerine gelmeyen adalet sürüp gitmektedir.

Mevki ve makamı hak etmeyenler bir akrabasının referansı ile oturduğu mevkie gelmiştir. Orayı asıl hak eden ise herhangi bir referans veremediğinden işsiz kalmıştır. Dolayısı ile eğitim verebilecek birinin yerine, bu eğitimi veremeyecek durumda ki birinin verdiği kötü eğitim sonrasında bilinçsiz ve donanımsız bir mühendis yetişecek, sonra sizin evinizi yapacak ve yanlış hesapları yüzünden oturduğunuz ev ilk sarsıntıda yerle bir olacak.

İşte tüm bu adalet teorilerini günümüz Ülke koşullarına yüklediğimizde gittiğimiz durum hiç içler acısı değil, bana gelen eleştiriler arasında hep karamsar yazılar yazdığım söyleniyor. Gönül isterdi ki, bende kendime pembe bulutlardan bir dünya çizeyim… Lakin karakterime uymaz, doğru bildiğini yazmayacaksan, güçlünün yanında olacaksan yapmayacaksın bu işi.

Şimdi gelelim konumuza; adalet sistemi çökmeye doğru giden ve hatta çökmüş olup, hiçbir şey yokmuş gibi davranılan ülkelerde ne yazık ki son hep aynıdır. Mühendisin evi misali kafamıza yıkılır ülke, bunu da ekonomi ile anlarız, ekonomi çökmeye gidiyor; insanlar yaşam kaygısı içerisine giriyorsa orada adalet sarsılmış, Adalet Tanrıçası Themes’in boynuna yılan dolanmıştır.

Patron, çalıştırdığı işçilerin haklarına riayet etmez, işçi ekmek yediği işin hakkını vermez, memur görevini ihmal eder, adamına göre iş yapar, esnaf ölçü ve tartısına dikkat etmez, karaborsacılık yapar, yazar, kalemini hak ve adalet adına oynatmaz, hasta ilgi görmek için hastanenin yolunu özel muayenehaneden geçerek bulur, krediler, ihaleler, destekler, teşvikler uğruna çıkar dağıtılırsa, böyle bir toplumda adaletin varlığından söz edilebilir mi?

Adaletin kuvvetli, kuvvetlilerin adil olması lazım.

Huzur ortamını sağlamak, bütün güzelliklerin ülkemizde giderek artması dileklerim ile…

Sevgilerimle, hoşçakalın.