Özellikle, ilkin şu “Yandaş Korumacılığı !” denen şeyi kaldırmamız şart. Kim suç işlerse mutlaka cezasını çekmeli…Pislikler kadın,çoluk çocuk öldürmekten bile korkmaz oldu...” En çok 5 sene yatarım!” lafı bitmezse, pislik de bitmez !

           Bu ülkede, yaşadığı kentte, kasaba, köyde; parasına, karanlık güçlere, siyaset korumacılığına sırtını dayayan işsiz, aşsız kalır mı? Sokaktaki çocuk bile bunu iki günde algılar!

            Bu devirde nerdeyse suçluyu yakalayan kamu görevlisi işini kaybeder hale geldi; ama, suçlu evine daha da güçlenmiş itibarla döner hale gelecek…

            Ceza isteyen savcı, ceza veren hakim; artık, belki de hukuku neresinden tutacağından emin değildir…Sokakta çantanı kapıp kaçanı yakala; karakola, savcılığa götür; eğer senden evvel evine dönerse sakın şaşırma!..

             Bayramın ilk akşamı beni o kadar ne öfkelendirdi de bu yazıya başladım? Bugün, vazgeçmek üzere olduğum yazıyı, oturup neden daha da öfkeli  yazdım?

         Belki birkaç Sakaryalı’yı düşündürür; birkaç gün olsun saygılı, sağduyulu otomobil  kullanmayı kotarırım!.. Belki, 54 B 2827 plakalı O aracın sürücüsü de beni anlar?

            Yaşadığımı, yaşadığınızı anlatayım:

            Bayramın ilk akşamı…Saat 20.00 suları…Sabahattin Zaim Bulvarı’nda, Karaman’a doğru Ailece bayramlaşmaya gidiyoruz…En sol şeritten 80 km civarında bir hızla gidiyorum…

           Üç-dört kilometre gitmiştim ki, arkamdan müthiş bir hızla gelen arabayı ürkerek fark ettim. Ne olduğunu anlamadan geldi, nerdeyse tamponuma yapıştı! Kornaya öfkeyle nasıl basıyor.

         Paniklesem zincirleme kaza ihtimali tepemde!..Sağımda araba var.Boş olsa çoktan sağa kaçacağım… Hızlandığım halde, sağa geçemiyorum!..

            Zorladım ve sağa girmeye başladım. Arabamdaki 4 hanım çığlıklar atarak bağırınca belayı gördüm!..Yol vermedin diye, bana deli olan sürücü arabasını kafa atar gibi bizim arabaya doğru sallıyordu. Kaç kez hem de!..

          Sanki, beni yoldan atar gibi korkutup, unutamayacağım bir ders verir gibi… Panik yapsam yoldan çıkarım.. Plakayı aldım; “ Lahavlelerle “ yola devam ettim..

            Aile Bayramlaşması tam da böylesi olayları yatıştıran vesileler oluyor. Gece 23.00 sonrası dönüyoruz…Yazlık Köprüsü Kavşağı’na 2-3 km kala, epeyce ileride kalabalık ve koşuşturmalı bir kargaşa fark ettim. Trafik ve ambulans ışıldakları, Bayram’ın ilk gecesi yaşanan hiç gereksiz kahırları yine hatırlattı…

           Bizim gibi Karaman’dan Adapazarı’na dönen bir otomobile arka soldan bir başka otomobil öyle çarpmış ki??? Çarpılan araç yolun en sağ dışına atılmış; sol arkası, tavan perişan…

           Büyük ihtimalle çarpan olsa gerek; kendisi de Orta Refüje fırlamış, araba yönü Karakamış Köyü’ne dönük, tam ortandan refüje oturmuş..Berbat bir kaza!   

        Ertesi gün, internette, acaba O kaza basına yansımış mı diye bakıyorum… Bayram’ın İkinci Günü, asıl O sabah kahroluyorum…Ben geçtikten ve bu olayları gördükten 15-20 dakika sonra;

          Sabahattin Zaim Bulvarı’na Karaman Hastanesi Kavşağı’ndan duble yola çıkan bir otomobil, Karaman’a doğru giden otomobille çarpışıyor.

            İki insan kaybetmişiz!.. Bayramın İlk Gecesi!..O yolda ve sadece 3-3,5 saat içinde benim yaşadıklarım, benim gördüklerim, ancak bir cinnet ülkesinde yaşanır!..

          Düşünüyorum; 80-85 Km’ yi aşmaya cüret edemeyişim mi 54 B 2827’yi öyle kızdırdı; sağduyulu davranışım mı? Yanında çok küçük çocuk olduğu halde…

           Genç kardeşimiz dilerim arabasındakileri artık daha da fazla düşünür!

 

                    CEPSİZ, SELFİSİZ, İNTERNETSİZ BAYRAM OLMAZ MI : -(

            Bayram’da tabii ki gelenler sevindirdi…Akşam üstü biz de büyüklerimize Bayramlaşmaya gittik…Ama, hemen herkes ilkin cep telefonlarını yanı başına koymaz mı?

       Hele sayı 7-8 kişiyi geçmişse…Sohbete 4-5 kişi odaklanmışsa; gerisi ya gelen mesajlara bakıyor, ya da mesaj yazıyor… Eğer, O oda veya salonda tv açıksa, gözler kulaklar ekranda… Saygı duyduğunuz, sevdiğiniz yerlerde bile, bu böyle...

        Tamam, insan bu nezaketsizliği bilse de;, ekranda maç, sevdiğin yemek, moda programı varsa gözün, kulağın kayıyor. Yemin ederim; evde yalnızsam, tüm gün tv kapalı gibidir…

          Cep telefonum ise; sadece telefondur!..Bilgisayarım işim için ve iki üç günde bir maillere bakmak içindir…Yani, şu güne göre ben tam bir A-Sosyal’im…

          Tabii; Bayram’da evime gelen herkese “ nasılsın?” dedim; “ Çocuklar nasıl, nerdeler?” dedim. Büyükleri yaşıyorsa, sağlık ve huzurlarını sordum. Küçük, büyük kimi bilgilerimizi paylaştık…

            Bayram’da, bende özel yeri olan gençlik arkadaşlarım, anılar aklına gelip aramışsa, tadına doyamam!.. Futboldan, Bulvar’dan eşsiz anılarımız olan arkadaşım örneğin; “ Hasan, Bayram’da büyük oğlum yurtdışından geldi...Telefonu O’na vereceğim, ama haberi yok!” dedi:

           Benle konuşurken, O’na,  ‘ Daha çocuktun; sana hayatında ilk mektubu yazan adamı aradım! Al, Hasan Amcanla konuş bakalım!” dedi ve telefonu, oğluna verdi… “ Hasan Amca merhaba!” deyince,

          O telefon Bayram’ın en özel sevinci oldu; sözlerim boğazıma düğümlendi… Kaç yılların yaşanmışlığı bu!..Bir mektup, hepimizde belleklere kazınan ne sevgiler oluşturabilmiş!..

         Çocuklara, bizim nezaket diye bildiğimiz şeyleri öğretmemişsek; Bayram’da bile, O erdemi hala yaşayanların ziyaretine gitmeye zorlamayalım!

           Ama, biz bile, Bayram ziyaretlerinde, gittiğimiz eve elimizde telefonla gidiyor, en yakın sehpaya koyuyor; çaktırmadan mesajlara bir göz atıverme irademizi engelleyemiyorsak; kimse çocuk ve gençlere zaten hiç kızmasın...

           Koca koca bireyler, iki laftan sonra, cep telefonunu çıkarıp, “ bak bak, geçen gün nereye gittik!..Ya, adamlar yapıyor ya!..Şu otele bak, şu denize; akşam masasındaki zenginliğe bak, yok yok !..” demiyor mu???

           N’olur; bana öylesi ne bayramda, ne seyranda laf ola uğramasa!!!