28 Şubat post-modern darbesinin dün yıldönümü idi;

Fadime Şahin, Aczimendiler ve Kudüs günü gibi senaryolar oluşturularak sokaklarda tanklar yürütülmüş,

Genelkurmay’da irtica brifingleri verilmeye başlanmış,

5’li çete denilen sivil toplum örgütleri gazete ilanlarıyla, hükümeti eleştirmeye başlamıştı.

Bütün bunlardan sonra, hükümete dayatılan 28 Şubat kararları ve ardından istifa eden hükümet.

Bu darbenin arka plandaki gerekçesi neydi? En başta Erbakan hükümetinin kurduğu havuz sistemi nedeniyle, devlet özel bankalardan borç almayı durdurdu. Yurtdışında çalışan vatandaşlarımıza sağlanan imkanlar ile, yurtdışındaki vatandaşların dövizlerinin Türkiye’ye getirilmelis sağlanmıştı. Açılan tedbir paketleriyle, kamuda büyük bir tasarrufa gidilmişti. İşçi, memur, bağkur ve emeklilere yüksek oranda zamlara rağmen, denk bütçe hedefinin konulması ve bunun gerçekleşmesi, devlete para satan rantiyecileri fazlasıyla rahatsız etti. Bunların kimler olduğu, emekli olduktan sonra bankaların ve holdinglerin yönetim kurullarına getirilen generallere bakılırsa anlaşılır. Erbakan’ın özellikle D-8 oluşumu ile, Dünya’da gelişmekte olan ülkeleri bir araya getirmesi Siyonist sermayeyi çok rahatsız etmişti.

2018’de sonuçlanan 28 Şubat mahkemeleri, göstermelik olarak birkaç generale ömür boyu hapis cezası vermesine rağmen, yaşları gerekçe gösterilerek serbest bırakılmıştır. Ancak bu darbenin sivil ve bürokrasi uzantıları araştırılmamış, üstü örtülmüştür. İşin en acı tarafı, mevcut hükümete bu operasyon yapılırken, başta Mesut Yılmaz olmak üzere muhalefet sessiz kalmıştı. Halbuki bu darbe sadece hükümete değil, parlamenter sisteme yapılan bir müdahale idi. Halbuki hükümet, dar gelirlilere ve tarımsal ürünlere yaptığı destek ile iyice bozulan gelir dağılımına bir nebze olsa da denge getirmişti.

O yıllarda, Sakarya milletvekillerimiz Cevat Ayhan ve Nevzat Ercan’ın bakan olmaları şehrimize ciddi miktarda yatırımın gelmesini sağlamıştı.

28 Şubat kararlarından sonra kapatılan Refah Partisi ve siyasi yasak konulan Prof.Dr.Necmettin Erbakan ve milli görüş düşüncesi Türk siyasetinden tasfiye edilmeye çalışılmıştır. Daha sonra kurulan AK Parti, kendi ifadeleriyle gömlek değiştirmiş, siyasi ve ekonomik felsefeleri milli görüş düşüncesi olmamış, liberal ekonomik sistemi benimsemiştir. Ve bugün geldiğimiz nokta bazı altyapı yatırımlarında başarı sağlanmış olmasına rağmen iyice bozulan gelir dağılımı, yükselen faiz, bütçe açıkları, büyüyen dış ticaret açığı, artan işsizlik ve hayat pahalılığı olmuştur.

Ülkeyi yönetenler yeniden içinden çıktıkları milli görüş düşüncesine dönmeli, israftan ve pahalı yatırımlardan vazgeçerek üretimi ve yatırımları desteklemelidir. 2 gün önce, ölüm yıldönümünü andığımız Prof.Dr.Necmettin Erbakan’ın dediği gibi YENİDEN BÜYÜK TÜRKİYE, YENİ BİR DÜNYA hedefleri doğrultusunda yürümemiz gerekiyor.