Çarlık Rusya’sının 1864 yılında Kafkaslardan sürgüne gönderdiği Abhaz ve Çerkez’ler Kefken’de 20 bin kişinin katılımıyla anılmış.

 

152 Yıl önce Rusya’nın gemilerle Türkiye sahillerine gönderdiği Çerkez ve Abazaların büyük bir bölümü Kefken’in Babalı Köyü’ne çıkmışlar.

 

Kefken’de Sürgün’ün 152. Yıl Anma Töreni’ne; Sakarya, Kocaeli, İstanbul, Düzce Bursa, Eskişehir, Antalya, Adana’dan gelen 20 bine yakın katılım olmuş.

 

Karadeniz’e atılan çelenk ve karanfillerle, Atalarının Acı Günleri anarken karşı kıyılara çok anlamlı mesajlar ileten katılımcılar, meşaleler yakarak aydınlığa ışık  da tutmuşlar…

                                                                *     

Haberi Gazetemiz Bizim Sakarya’nın 3. sayfasında okudum; ilgisiz kalamadım. Çünkü, 17 Yıldır Çerkez Köyleri’nde yaşıyorum. Kafkas Kültürü’ne de 50 yıldır saygı ve sevgi duyarım.   

 

Sapanca’nın, Çerkez yoğunluklu Yanık Köyü’nde 10 ay kadar yaşadım. 16 Yıldır da, “ Çerkez Köyü “ diye bilinen, KIRKPINARLIYIM…En çok da Eski Kırkpınar’a özlem büyütürüm.

 

Çerkez-Abaza Köyü denilince, orada Mızıka Sesi duymak çok farklı bir kültür ve toplumsal yaşam keyfi demektir.  Oysa, ben Kırkpınar’da 16 yıldır birkaç kez, çok az ve laf ola gibi, Mızıka Sesi duymanın üzüntüsünü yaşarım, söylerim, yazarım…Yanık’ta da 10 ay içinde mızıka sesi pek duymadım.

                                                             *

Peki, eski Kırkpınar’ı nerden bilir ve neleri özlerim?

                                                  

Annem ve kız kardeşim, Kırkpınar’a 40 yıl kadar önceleri, kendi kızı-torunu gibi bildiği akrabalarına gelir kalırlardı. Onlar Kırkpınar’daki yaşam kültürünü ve saygınlığını anlata anlata bitiremezdi.

 

Herkes herkesin evindeki sofraya oturabilirmiş. Güven duygusu öylesi bir zirvede imiş ki, evlerin kapısı pek kilitli de olmazmış.

 

Kafkas Kültürü saygı ve güven öncelikleriyle yoğrulmuştur. O saygı ve güveni konuk olduğun her evde, her kişide görürsün. Aynı anlayış gösterildiği sürece, herkes O erdemi her zaman görür ve yaşar…       

                                           

Annem, Kırkpınar’da yaşadığı kimi şeyleri anlatırdı…Kırkpınar’da O yıllarda, şehrin ortasındaki futbol sahasında hemen her yıl Festival düzenlenir; Mızıka sesleri ve Kafkas Oyunları ile yer yerinden oynarmış…

 

Kimi gündüz ve akşamlar, delikanlılar mızıka çala çala köy içinde dolaşır, yakın-uzak yerdeki Eğlenti’ye gitmek üzere, kızları evlerden toplarlarmış. Eğlenti sonrası da, kızları yine mızıka çala çala yürüyerek ev kapılarına kadar bırakırlarmış…                                     *

 

Ben O Kırkpınar’ı ve futbol geçmişini, her zaman çok içten rahmetle andığım Komşum  CELİL YÜCEL Abimden o kadar çok dinledim ki: -) Anlatırken, O özlemi gözlerinde ve sözlerinde yaşardım. Toprağı bol olsun…

 

Kırkpınar hala yaşayan Eski Çınarlarının değerini bilsin. Hatta, Onların anılarını ve bildikleri örfleri, kültürü görüntülü kayıtlara da mutlaka alsın; büyük hazinedir.

                                                               *

Lafa gelince; “ Sakarya bir Milletler Mozayiğidir!” tafraları atarız. Ama, bu mozayiğin yok edilmek üzere olduğunu göremeyiz. Yok edilen hayatımızdır.

 

Karadeniz sahillerimizdeki tüm şehir, kasaba ve köylerde kadın-erkek kemençe, tulum çalmak, şarkı söylemek Ayrımsız Toplum’un köklü kültür zenginliğidir.

 

Türkiye son yıllara kadar, Karadeniz Oyunları ile bir çok kere,“ Folklor Dünya Şampiyonluğu” yaşamıştır… Karadeniz Festivalleri’nde Kadın-Erkek birlikte Horon Tepmek en muhteşem zenginlikti…

                                                           

Kültür zenginliklerimize, Folklora olan hayranlığımı anlatmaya söz yetmez.

Kafkas Sürgünü’nün 152. Yılı’nı saygıyla anmayı görev biliyorum.