Ergenekon…

“Şahsım başta olmak üzere tüm ülke yanlış yönlendirildi, aldatıldık.”

Balyoz…

“Samimiyetle söylüyorum, suçluyla suçsuz, gerçekle yalan, doğruyla yanlış sahte belgelerle aynı kefeye konuldu, şahsım başta olmak üzere kandırıldık.”

17/25 Aralık…

“Kalkıyorlar başbakanın telefonlarını dinliyorlar, bakanları dinliyorlar, Pensilvanya'daki zatın kuyruklu yalanlarına inandık, başkalarının hesabına çalıştığını bilemedik, iyi niyetimizin kurbanı olduk.”

Fetö…

“Aynı menzile gidiyoruz diye müsamaha gösterdik, Allah dedikleri için müsamaha gösterdik. Açık konuşuyorum, ben de şahsen bunlara yardımcı oldum, bundan dolayı hem Rabbimize hem de milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum, Rabbim de milletim de bizi affetsin.”

15 Temmuz…

“Biz bunları üç dört yıl öncesine kadar iyi niyetle takip ediyorduk, itiraf etmem lazım, iyi niyetimizin kurbanı olduk, gerçekten safmışız, aldanmışız.”
Açılım…

“Bize silahları bırakma sözü vermişlerdi, biz de üzerimize düşeni yaptık ama sözlerini tutmadılar, bize yalan söylediler.”

Hukuk sistemi ve Adalet…

“Bir yanlış yaptık, HSYK'yı denetleyen mekanizma vardı, biz dedik bu denetlemeyi kaldıralım, kaldırdık, yanlış yapmışız.”

Eğitim…

“Eğitimde maalesef mesafe katedemedik, üzgün olduğum bir konudur.”

Kültür, Sanat…

“Üzülerek söylüyorum ki, kültür sanatta mevcuda dahi sahip çıkamadık.”
Ekonomi…

“Bazı konularda mesafe katedemedik, reel faizleri düşüremedik, bu bir özeleştiridir, yüksek faizler ağırıma gidiyor, faize dayalı sistem devam ediyor, şahsen krizler karşısında şaşırmadığımı ifade etmeliyim.”

İşsizlik…

“Şu anda işsizlik yüzde 11’in üzerinde, bu ülke bu hale düşmeli miydi? Bize lazım olan üretimdir, istihdamdır, bu halde kalkınabilir miyiz?”

Avrupa Birliği…
“Bize söyledikleri parayı vermediler, vereceğiz dediler, bizi hep oyaladılar, vermediler, vizesiz gireceksiniz dediler, yalan söylediler.”
ABD…

“Pkk konusunda mutabakatımız vardı, fakat maalesef Obama bizleri aldattı.”

Barzani…

“Son ana kadar referandum gibi bir yanlışa düşeceğine ihtimal vermiyorduk, yanıldık.”

İstanbul…

“Ucube inşaatlar yaptık, bizler İstanbul'un güzelliğine çok yanlışlar yaptık, biz bu şehrin kıymetini bilemedik, biz bu şehre ihanet ettik, hâlâ da ihanet ediyoruz, ben de bundan sorumluyum.”

***

Bu Sözler AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın itirafları, özeleştirisi, pişmanlığı ve aynı zamanda 15 yıllık AKP iktidarının özeti…

Özetin özeti de şu; Aldatıldık, kandırıldık, yapamadık, beceremedik, Allah ve millet bizi affetsin!

Tamam, affetsin ve affedelim ama siz de bu arada partinizin ismini değiştirin ki konjonktüre uygun olsun.

Adaleti ve kalkınmayı sağlayamadığınızı kendi sözlerinizle ikrar ettiğinize göre ve nasıl olsa bu millet aldatılsanız da, aldatsanız da, kandırılsanız da, kandırsanız da sizi sevdiğine göre Aldatılanların ve Kandırılanların Partisi olsa uyar mesela…

Böylece daha samimi hem daha gerçekçi olmaz mı?

Siyaset literatürüne ‘çalıyorlar ama çalışıyorlar’ deyiminden sonra ‘kandırıyor ve kandırılıyorlar ama ne güzel de itiraf ediyorlar be kardeşim’ deyimini kazandırdığınızdan dolayı tebrik edenler bile çıkacaktır.

Eee burası Türkiye.

Hem de yeni TÜRKİYE…

PAZAR FIKRASI

Bir köyde ateşli bir hasta vardır, kasabaya doktora getirir hastayı köylüler.

Doktor hastaya fitil verir ve köye döndükleri gibi hastaya fitili anüsten vermelerini söyler köylülere. Köylüler tabi ‘Tamam doktor bey’ deyip köye giderler.

Köydeki herkese sorarlar, en bilgelere bile, ama kimse anüs ne demektir bilemez.

Bu nedenle bir türlü ilacı da veremezler hastaya. Hastanın durumu da gitgide kötüleşmektedir.

Bunun üzerine köylü, doktora telefon etmeye karar verir ama kimse buna yanaşmaz.

Neyse ki durumun vahameti üzerine muhtar aramayı kabul eder. Bütün köylü toplanır santrale, muhtar arar, ‘Biz ne yapacağımızı bilemedik doktor bey’ falan der. Karşıdan doktor bir şeyler söyler.

Muhtar döner arkasına: ‘Makattan verin dedi doktor’ der.

Yine tüm köye sorarlar, komşu köylere birilerini yollayıp sordururlar falan ama makat ne bilen yoktur.

Hasta ise gitti gidecek, ateşler içinde kıvranıyor bayağı.

İhtiyar meclisi toplanır. Son çare, doktorun bir kez daha aranmasına karar verilir. Yine kimse aramak istemez doktoru…

Nihayetinde yine biri kandırılır, telefonun başına geçer, ama bir yandan söylenmektedir: ‘Çok kızacak doktor, çok!’ diye.

Sonunda telefonu açar, durumu anlatır, doktor bir şeyler söyler yine. Telefondaki köylü, yüzü allak bullak, arkasını döner:
Ben çok kızacak demiştim size; bakın, g.tüne sokun dedi işte.

İyi Pazarlar…